Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Dava dilekçesinin tebliği

HMK Madde 122 

(1) Dava dilekçesi, mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir. Davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Madde ile, cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir. Böylece, cevap süresinin kanunî cevap süresinden daha uzun bir müddet olarak davacı tarafından belirlenebilmesi esasından vazgeçilmiştir. Cevap süresinin onbeş güne çıkarılması ile davalı tarafın hak arama özgürlüğünü daha geniş bir süre içinde kullanması amaçlanmıştır.

Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi

Tasarının 127 nci maddesinde geçen “onbeş gün” ibaresi, sürelerin hesabında kolaylık sağlanması ve uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla “ iki hafta” olarak değiştirilmiş ve madde teselsül nedeniyle 128 inci madde olarak kabul edilmiştir.

HMK Madde 122 Dava dilekçesinin tebliği

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı 2017/144E. , 2021/834K.

  • HMK Madde 122
  • Dava dilekçesinin tebliği

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mengen Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı … Tur. San. Tic. Ltd. Şti. arasında nakliyat emtia sigorta sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereğince nakliye rizikolarına karşı sigortalanan mandalina emtiasının davalıya ait vasıta ile taşınmakta iken 05.10.2010 tarihinde meydana gelen tek taraflı kaza neticesinde tamamen zayi olduğunu, bu nedenle sigortalısına 23.700TL ödeme yapıldığını, oluşan zarardan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek 23.700TL’nin ödeme tarihi olan 08.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:
5. Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

Mahkeme Kararı:
6.1. Mengen Asliye Mahkemesinin 21.06.2012 tarihli ve 2011/279 E., 2012/142 K. sayılı kararı ile; davalı yönetimindeki aracın davalının tam kusurlu hareketi ile kaza yaptığı, araçta bulunan mandalina emtiasının tamamen zayi olduğu ve bu nedenle davalının oluşan zarardan sorumlu olması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 23.700TL’nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6.2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.09.2013 tarihli ve 2012/17052 E., 2013/15218 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava, nakliyat sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerekmekte olup, asile yapılan tebligat geçersizdir. Somut olayda, 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporu, davalı taraf vekiline değil, davalı asil …’a tebliğ edilmiştir. Bu durumda, bilirkişi raporunun vekile tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

6.3. Mengen Asliye Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2014/14 E., 2014/89 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak, Yargıtay bozma kararının usulî eksikliğe ilişkin olduğu, söz konusu usulî eksikliğin bilirkişi raporu davalı vekiline tebliğ edilerek giderildiği, esas yönünden inceleme ve bozma yapılmadığından eksper raporunda ve ibranamede belirtilen miktar üzerinden davanın kısmen kabulü gerektiği gerekçesiyle 23.699,60TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarihli ve 2014/11313 E., 2014/18393 K. sayılı kararı ile; “…Dava, nakliyat emtia sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece Dairemiz bozma ilamına uyularak, yazılı gerekçe ile karar verilmiş ise de; bozma ilamında 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılmasının gerektiği, asile yapılan tebligatın geçersiz olduğu, somut olayda 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporunun davalı taraf vekiline değil, davalı asil …’a tebliğ edildiği, bu durumda, bilirkişi raporunun vekile tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğinin sağlanması ve davalı vekili tarafından rapora itiraz edilmesi hâlinde gerektiğinde aynı heyetten ek rapor alınması veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınması ve bu bilirkişi raporunun dosyada mevcut tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi iken, Dairemiz bozma ilamına yanlış anlam verilerek, bozmanın usuli eksikliğe ilişkin olduğu gerekçesi ile 05.06.2012 tarihli bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliği ile yetinilmiş, dolayısıyla uyulan bozma ilamının gereği yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde davalı vekilinin rapora vaki ciddi itirazlarını karşılayacak şekilde aynı heyetten ek rapor alınması veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınması, bu bilirkişi raporunun dosyada mevcut tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
9. Mengen Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2015/45 E., 2015/78 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, Yargıtay bozma kararından sonra kusur tespitine dair bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğ edildiği, ancak davalı vekilinin rapora karşı kusur oranına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı, itirazın bozma öncesinde ileri sürülmeyen mandalina emtiasının fiyatına ilişkin olduğu, yargılamada hiç savunulmayan yeni ve farklı hususların sonradan ileri sürülmesinin usule aykırı olduğu, zira usul kuralları gereğince tarafların iddia ve savunmalarını belirtilen sürelerde bildirmek zorunda oldukları, mahkemede ileri sürülme imkânı olan bir hususun burada ileri sürülmeyip daha sonra temyizde ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, davalı vekilinin bu talebinin usule aykırı olduğu gibi davacı yönünden oluşan usulî müktesep hakkın da ihlali sonucunu doğuracağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının cevap dilekçesi vermemiş olması karşısında kusur oranını tespit eden bilirkişi raporuna, raporun içeriği haricinde itiraz edilerek yeni vakıaların ileri sürülmesinin iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kalıp kalmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı vekilinin itirazlarını karşılayacak şekilde aynı heyetten ek rapor veya başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınmasının gerekip gerekmediği hususunda toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin hukukî sonuçları ile iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı hakkında genel olarak bilgi verilmesinde yarar bulunmaktadır.

13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) davaların en az giderle sonuçlandırılması ve yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla delillerin bildirileceği zaman düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler aynı zamanda taraflara, karşı tarafın gösterdiği delillerden haberdar olmak suretiyle sunulan delillere karşı delil, iddia veya savunma bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.

14. HMK’nin “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır. Ayrıca davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli olmayıp hangi delillere dayandığı da dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu düzenleme, somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir (Pekcanıtez, Hakan: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. II, İstanbul, 2017, s. 1139).

15. HMK’nin “Belgelerin birlikte verilmesi” başlıklı 121/1 maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabî olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanun’un “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129/1-d-e maddesine göre; cevap dilekçesinde, davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Bu husus da davalının savunmasını somutlaştırma yükümlülüğünün gereğidir. Davalı da davacı gibi savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları hangi delillerle ispat edeceğini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların teminini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır (Pekcanıtez, s.1237-1239).

16. HMK’nin “Dava dilekçesinin tebliği” başlıklı 122. maddesine göre; dava dilekçesi mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir ve davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir. Aynı Kanun’un “Cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesine göre ise cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.

17. HMK’nin “Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu” başlıklı 128. maddesine göre; süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. Cevap vermemek davalının bilerek cevap vermemesi biçiminde olabileceği gibi, cevap süresinin kaçırılması suretiyle de olabilir. Davayı inkâr etmiş sayılan davalı, daha sonra ikinci cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkâr ile yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat aşamasında sadece inkâr çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Pekcanıtez, s. 1206). Öte yandan davalının süresinde cevap dilekçesi vermemesi sonucunda davacının da artık cevaba cevap dilekçesi veremeyeceğinin tabii bulunması karşısında, HMK’nin 136. maddesine göre dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması nedeniyle ön inceleme aşamasına geçilecek ve kanundan kaynaklı istisnai hâller dışında görülmekte olan davaya ilişkin taraflar açısından iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı başlamış olacaktır.

18. HMK’nin “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141/1 maddesi 28.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ayrıca HMK’nin 141/2 maddesinde, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.

19. Bununla birlikte süresinde cevap vermediği için davayı inkâr etmiş sayılan davalının mevcut vakıanın içeriğine dâhil olan bir husus ileri sürmesi veya açıklaması yeni vakıa ileri sürüldüğü anlamına gelmez. Bu itibarla süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkârı) ispat için karşı delil göstermesi mümkündür. Ancak davalı, davayı inkârının karşı delilini göstermek bahanesi ile yeni vakıalar ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur. Bu hâlde mahkeme, davacının iddiasının doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek varacağı sonuca göre hüküm vermelidir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. II, İstanbul, 2001, s. 1848).

20. Hemen belirtilmesi gerekir ki, savunmayı genişletme ve değiştirme yasağına öncelikle def’iler ve ona ilişkin vakıalar dâhildir. Zira def’i taraflarca ileri sürülmedikçe mahkemece dikkate alınamaz. Buna karşılık itirazlar bakımından bir ayrım yapmak gerekir. Çünkü hâkim itirazları dosya kapsamına dâhil olduğu, dosyadan anlaşıldığı kadarıyla dikkate almak zorundadır. Dava dosyasına girmiş ve dava malzemeleri arasında bulunan itirazların daha sonra ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi değildir. Dava dosyasından anlaşılamayan itiraz sebeplerinin ve bunlara ilişkin vakıaların ileri sürülmesi ise savunmanın genişletilmesi olarak kabul edilecektir.

21. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı … Tur. San. Tic. Ltd. Şti. ile davalı arasında 23.940 kg mandalina emtiasının taşınması için sözleşme yapıldığı, aynı zamanda bu taşıma nedeniyle davacı ile dava dışı … Tur. San. Tic. Ltd. Şti. arasında nakliyat emtia sigorta poliçesi düzenlendiği, emtianın davalıya ait vasıta ile taşınmakta iken 05.10.2010 tarihinde meydana gelen tek taraflı kaza neticesinde tamamen zayii olduğu, bu nedenle davacı tarafından sigortalısına mandalina fiyatı 1TL’den hesaplanarak ve muafiyet oranı düşülerek 23.699,60TL ödendiği anlaşılmaktadır. Eldeki davada ise davacı tarafından sigortalısına ödenen tazminat, meydana gelen kazadan tamamen sorumlu olduğu ileri sürülen davalıdan talep edilmektedir.

22. Dava dilekçesi mahkemece davalıya usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen, davalı tarafından cevap dilekçesi verilmemiştir. Bu durumda yukarıda da bahsedildiği üzere davalı HMK’nin 128. maddesi gereğince davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmalıdır. Dolayısıyla davacı vekili tarafından davalının tam kusurlu olduğu ve mandalinanın fiyatının 1TL olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde ileri sürmüş olduğu vakıaların tamamı davalı tarafından inkâr edilmiştir. Başka bir deyişle cevap dilekçesi vermeyen davalının, davacının ileri sürdüğü vakıaları inkâr etmekle mandalinanın fiyatının 1TL olarak kabul edilemeyeceği ve kendisinin tam kusurlu olmadığı yönünde savunma yaptığı kabul edilmelidir. Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı davacının davasını zımnen kabul etmiş (veya davacının ileri sürdüğü vakıaları zımnen ikrar etmiş) sayılamayacağı için davacının, dava dilekçesinde bildirdiği vakıaları ispat etmesi gerekir; başka bir deyişle ispat yükü davacıya düşer.

23. Mahkemece, davalının cevap dilekçesi vermemekle aynı zamanda mandalinanın 1TL olmasını da inkâr ettiği hususu gözden kaçırılarak sadece kusur tespiti yönünden makine mühendislerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak karar verilmiştir. Oysa davalının mandalinanın fiyatını da inkâr etmiş sayılacağı gözetilerek bu hususta da dosya kapsamında yer alan deliller değerlendirilerek inceleme ve araştırma yapılması gerekmektedir.

24. Ayrıca davalı, cevap dilekçesi vermemekle birlikte ön inceleme duruşmasından itibaren kendisini vekil ile temsil ettirmiştir. Özel Dairenin birinci bozmasından sonra kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporu davalı vekiline tebliğ edilmiş; bunun üzerine davalı vekili tarafından verilen bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde kusur oranına itiraz edilmeyerek sadece mandalinaların bozuk olduğu ve bu hususun gözetilerek bilirkişi raporu hazırlanması gerektiği ileri sürülmüştür. Ne var ki davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürülen bu vakıa, yukarıda bahsedildiği üzere savunmanın genişletilmesi niteliğindedir. Bu nedenle HMK’nin 141/1 maddesi gereğince davalının bu savunması üzerinde durulması mümkün değildir.

25. Bu itibarla mahkemece, davalının mandalinaların bozuk olduğu yönündeki savunması dikkate alınmadan sadece cevap dilekçesi vermemekle mandalinanın fiyatını da inkâr ettiği de kabul edildiğinden içerisinde ziraat mühendisinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

26. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440-III/1 maddesi gereğince miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

HMK Madde 122 Dava dilekçesinin tebliği

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı 2019/231E. , 2020/487K.

  • HMK Madde 122
  • Dava dilekçesinin tebliği

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat’’ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararma karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.04.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; davalı şirketin dava dışı ……….. Basım Yayın Ltd. Şti. hakkında Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığını ve alınan kararla ilgili olarak Bursa 2. İcra Müdürlüğünün 2012/14219 E. sayılı dosyasıyla icra takibi başlattığını, ihtiyati haciz kararını borçlunun adresinde değil de Ankara 18. İcra Müdürlüğünün 2012/458 Tal. sayılı dosyası ile müvekkili şirketin adresinde infaz ettirdiğini, davalı şirketin haciz mahallinde yapılan uyarıları dikkate almayarak otuz yıldır ticari faaliyetini sürdüren ve hiçbir şekilde protesto, icra takibi ve haciz ile muhatap olmayan müvekkili şirketi haksız ve kötü niyetli olarak haciz ve muhafaza işlemine maruz bıraktığını, müvekkilinin haciz ve muhafaza işlemi sebebiyle ciddi anlamda itibar ve iş kaybına uğradığını, muhafaza nedeniyle yediemin ücreti ödediklerini, tüm makineler muhafaza altına alındığından otuz beş gün faaliyette bulunamadıklarını, açılan davalar nedeniyle avukatlık ücreti ödemek zorunda kaldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla 35.000,00TL maddi ve 15.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2013 tarihli ve 2013/258 E., 2013/221 K. sayılı kararıyla mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, davacı vekilinin talebi üzerine dosya Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.

Davalı Cevabı:
6. Davalı vekili 25.09.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının haksız olduğunu iddia ettiği haciz işleminin usul ve yasalar çerçevesinde gerçekleştiğini, müvekkilinin alacağını tahsil etmekten başka bir amaç gözetmediğini, davacı ile borçlu şirketlerin aynı faaliyet alanında, aynı ortaklarla, aile şirketi olarak birlikte faaliyet gösterdiklerini, borçlu şirket yetkilisinin haciz mahallinde hazır olduğunu, haciz sırasında borçlu şirketin muhasebe kayıtlarının davacı şirket üzerinde yürütüldüğünün ve borçlu şirketin ortaklarının davacı şirkette sigortalı çalışan gibi gösterildiğinin tespit edildiğini, borçlu şirket ile haciz mahalli arasında organik bağ ortaya konulduğundan haciz işleminin yapıldığını, davacının tazminat taleplerinin soyut ve yasal temelden yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:
7. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2014 tarihli ve 2014/336 E., 2014/659 K. sayılı kararı ile; talebin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndan (TBK) kaynaklanan alacak davası niteliğinde olduğu ve davanın mutlak ticari nitelikte bulunmadığı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26.06.2014 tarihli ve 2014/2712 E., 2014/9947 K. sayılı merci tayinine ilişkin kararın da aynı nitelikte olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
8. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararma karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 28.04.2016 tarihli ve 2016/4927 E., 2016/5810 K. sayılı kararı ile;
“…6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlığın her iki tarafının da tacir olması ve ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan Kanun maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olması gereklidir.

Dosya içeriğinden; davanın, taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde yapılan haciz işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın da tarafların ticari işletmesinden kaynaklanmasından dolayı yukarıdaki kanun hükmü gereği bu davaların görülme yeri Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Şu halde, mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. ”
Gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
10. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.12.2016 tarihli ve 2016/734 E., 2016/722 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız haciz iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemli eldeki davada, asliye ticaret mahkemesinin mi yoksa asliye hukuk mahkemesinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
13. Görev ile ilgili yasal düzenlemeler:

14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK):
Görevin belirlenmesi ve niteliği ” başlıklı 1. maddesi;
“Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu diizenindendir. ”
Asliye hukuk mahkemelerinin görevi ” başlıklı 2. maddesi;
“(1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin

davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. ”
Hükümlerini içermektedir.

15. Aynı Kanun’un “Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görev” başlıklı 3. maddesi Anayasa Mahkemesinin 16.02.2012 tarihli ve 2011/35 E., 2012/23 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

16. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK):
“Ticari işler ” başlıklı 3. madde;
“Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. ”
4. maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./l.md.) ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkmdaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, fınansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,
öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K/l.md.) ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır. ”
“Ticari davalar ve çekişmesiz yargı türlerinin görüleceği mahkemeler” başlıklı 5. maddesi ise;
“(1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari (Değişik ibare: 26/06/2012-6335 S.K/2.md.) davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
(2) Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.
(3) (Değişik fıkra:26/06/2012-6335 S.K./2.md.) Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.
(4) (Değişik fıkra:26/06/2012-6335 S.K./2.md.) Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder.” Hükümlerini içermektedir.

17. Ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.

18. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.

19. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez.

20. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.

21. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın;
5. maddesinin 1. fıkrası;
“Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. ”
5. maddesinin 3. fıkrası;
“Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.”
Şeklinde düzenlenmiştir.

22. Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca resen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.

23. Bir hukuki işlemin veya fiilin TTK ’nın kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekmektedir.

24. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; davalı şirketin dava dışı ………. Basım Yayın Ltd. Şti. hakkında Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığı ve alınan kararla ilgili olarak Bursa 2. İcra Müdürlüğünün 2012/14219 E. sayılı dosyasıyla icra takibi başlattığı, ihtiyati haciz kararma istinaden Ankara 18. İcra Müdürlüğünün 2012/458 Tal. sayılı dosyası ile davacı şirketin adresinde haciz ve muhafaza işlemi yapıldığı, davacı şirketin de haciz ve muhafaza işlemi sebebiyle ciddi anlamda itibar ve iş kaybına uğradıkları, muhafaza nedeniyle yediemin ücreti ödedikleri, makinelerin tümü muhafaza altına alındığından belirli bir süre faaliyette bulunamadıkları iddiasıyla davalı şirketten maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

25. Somut uyuşmazlıkta, her iki taraf da tacirdir ve dava her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgilidir. Yukarıda da belirtildiği üzere 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları nispi ticari dava sayılacağından eldeki davaya bakmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi değil 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesi gereğince asliye ticaret mahkemesidir.

26. Ayrıca; yerel mahkemenin direnmeye ilişkin gerekçeli kararında direnildiği belirtilen bozma ilamının “Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.04.2016 tarihli ve 2016/4927 E., 2016/5810 K.” sayılı ilamı olması gerekirken, sehven “Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 17/11/2015 tarih, 2015/14495 esas, 2015/11312 karar” yazılmış olmasının maddi hata teşkil ettiği değerlendirilmiş ve bu husus işin esasına etkili görülmemiştir.

27. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararma uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,
Aynı Kanunun 440/III-3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 30.06.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.