Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Devletin sorumluluğu ve rücu

HMK Madde 46

(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Hâkimlerin hukukî sorumluluğuna dair hükümlerin yeri değiştirilmiş ve kanunun sistemi bakımından hâkimin yasaklılığı ve reddinden sonra düzenlenmiştir.

Bu hükümle, 1086 sayılı Kanunun 573–576 ncı maddelerinde düzenlenen hâkimin kusurlu davranışlarından, ilk etapta Devletin sorumlu tutulamayacağı, hâkimin şahsen sorumlu tutulması gerektiği yönündeki esastan ayrılınmış ve karşılaştırmalı hukuk da nazara alınarak, hâkimin yargılama faaliyeti esnasında vermiş olduğu zararlardan, ilk plânda Devlete karşı tazminat davası açılması esası kabul edilmiştir. Devlet, daha sonra kusurlu hâkime rücu edebilecektir. Böyle bir düzenleme ile hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin durum, idarenin memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri eylem ve yaptıkları işlemlerden birinci derecede Devleti sorumlu tutan ve daha sonra da Devletin sorumlu kişiye rücu etmesini kabul eden, Anayasanın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrası hükmüne de uygundur.

Hükümde geçen “hâkim” kavramı, genel anlamda kullanılmıştır. Buna, yargı yetkisini kullanan tüm hâkimler dahildir. Örneğin, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri, keza ceza mahkemesi hâkimleri de buraya dahildir.

Hükümde, hâkimlerin sorumluluğunu gerektiren sebepler, genel olarak belirtilmemiş, daha önce 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde olduğu gibi tahdidi olarak sayma yoluna gidilmiş, böylece, hâkimlerin daha ağır bir sorumluluk rejimiyle karşılaşmaları engellenmek istenmiştir. Hükümde kabul edilen sorumluluk hâlleri, esas itibarıyla 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesiyle aynıdır. Ancak, 573 üncü maddenin (7) numaralı bendinde gösterilen nedene yer verilmemiştir. Zira, hâkime emir ve talimat verilmesi zaten yasaktır, görevini yapmakta ihmal ve terahi göstermesi de, hâkimin görevini yapmaktan kaçınması kapsamında değerlendirilebilecektir.

İkinci fıkraya göre, hâkimin davranışından zarar gören kişi, hukukî yollara, örneğin kanun yollarına başvurarak zararı engelleme imkânı olmasına rağmen, bunu yapmamışsa, tazminat talep edemeyecektir.

Üçüncü fıkrada, Devletin ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime rücu edebileceği kabul edilmiş, bu rücu için de bir yıllık süre öngörülmüştür.

Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi

Tasarının 51 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gerekçelerle değiştirilmiş ve madde teselsül gereği 52 nci madde olarak kabul edilmiştir.

“Maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği şekilde hukukî yollara başvurmak suretiyle zararın doğmasını önleme imkânı bulunan tarafın bu yola başvurmaksızın Devlet aleyhine tazminat davası açamayacağı yönündeki düzenlemenin, bu davaların açılabilme imkânını çok sınırlandırmış olacağı, ayrıca hukukî yola başvurmanın tartışmalı ve değerlendirmeye açık bir konu olması sebebiyle bu fıkranın metinden çıkarılması uygun bulunmuştur. Ayrıca kanun yollarına başvurulmamış olmasına rağmen sorumluluk davasının koşullarının oluşmuş olması halinde davanın açılamaması hak arama özgürlüğüyle bağdaşmaz.

Hâkimlerin yargılama faaliyetinden kaynaklanan sorumluluk davasının açılması, aynen diğer sorumluluk davalarında olduğu gibi o konuda ceza davasının açılması yahut mahkumiyet koşuluna bağlanamayacaktır. Bu konuda yürürlükteki Borçlar Kanunumuzun 53 üncü maddesindeki sistem geçerli olacaktır. Düzenleme, hukuk önünde eşitlik kuralının da gereğidir. Sorumluluk hukuku yönünden bir fiilin suç oluşturması zorunlu olmayıp haksız eylem kategorisine girmesi gerekli ve yeterlidir. Şu kadar ki yargılama faaliyetinden sorumluluğun doğması için ağır kusurun varlığı şarttır.”

HMK Madde 46 Devletin sorumluluğu ve rücu

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2954E. , 2021/589K.

  • HMK Madde 46
  • Devletin sorumluluğu ve rücu

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, asıl ve birleşen davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Genel Kurul incelemesine tabi işlerin duruşmalı olarak yapılmasını öngören ayrık ve açık bir düzenleme bulunmadığından davacının duruşma isteğinin reddine karar verilip, Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacının İstemi:

Davacı asıl dava dilekçesinde; Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesinde açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının mahkeme hâkimi tarafından ön inceleme kurallarına uymamak, tahkikatı ve duruşmayı kanun hilafına yürütmek, yasal zorunluluk olan sulhe teşvik hususunu hatırlatmamak, ispata yönelik olarak sundukları belgeler mahkeme huzurunda kesin delil niteliği kazandığı hâlde kanuni bir neden göstermeden nazara almamak, duruşma tutanağı ile gerekçeli kararı kanuna aykırı düzenlemek, kesin delil niteliğindeki belgelerle zilyetliğin devir ve satış yoluyla kendilerine geçtiği hâlde davasını reddetmek ve yapılan keşifte bilirkişice dava konusu yerin değeri 14.036,20TL olarak belirlenmesine rağmen bu değer üzerinden harcı tamamlatmamak ve bu nedenle dava değeri itibariyle karar düzeltme hakkını ortadan kaldırmak suretiyle kanunun öngördüğü yargılama ilkelerine aykırı davranıldığını belirterek Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2014 tarihli ve 2012/570 E., 2014/120 K. sayılı hükmünü kanuna aykırı şekilde denetlemeyen ve düzeltilmesini sağlamayan Yargıtay 16. Hukuk Dairesi Başkan ve üyelerinin hukuken sorumlu olduklarını ileri sürerek şimdilik 1.000TL maddi ve 1.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2014 tarihli ve 2012/570 E., 2014/120 K. sayılı kararını veren hâkimin sorumluğundan bahisle davalı … Hazinesine karşı açılan davada davacı şimdilik 1.000TL maddi ve 1.000TL manevi tazminat isteminde bulunmuş olup Yargıtay 16. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 15.12.2016 tarihli 2016/2 E., 2016/2 K. sayılı kararı ile aynı karardan kaynaklandığından bahisle dosyanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2016/21 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı … vekili asıl ve birleşen dava cevap dilekçelerinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesinde belirtilen koşulların mevcut olmadığını, yargılama faaliyetinde hukuka aykırılık bulunmadığını bu nedenle davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.05.2017 tarihli ve 2016/21 E., 2017/22 K. sayılı kararı ile;

“…DAVA : Davacı asıl ve birleşen davaya ilişkin dava dilekçelerinde özetle; Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı 2012/570 esas 2014/120 karar sayılı tapu iptali ve tescil konulu davada, mahkemece yapılan keşif ile dava konusu taşınmazın değeri 14.036,20 TL olarak belirlendiği halde, mahkemece değer üzerinden harcın tamamlatılmadığını, bu nedenle dava değeri itibariyle karar düzeltme hakkının ortadan kalktığını, mahkeme kararı hatalı olmasına rağmen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince onandığını belirterek maddi ve manevi zararının giderilmesini talep etmiştir.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığı, sorumluluk şartlarının oluşmadığı beyan edilmiştir.

GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak açılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, HMK’nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; mahkemece eksik harcın alınmaması, hatalı kararlar verilmesi ve karar düzeltme imkanının sağlanmamasıdır.

Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası ile sunulan belgeler getirtilmiş ve incelenmiştir.

Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Yukarıda açıklanan gelişim biçimi itibariyle, hukuki süreç işlemiş; davacı tarafından da yargısal yollara başvurulmuştur. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenle; HMK.’nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın ve birleşen davanın esastan REDDİNE, HMK.’nun 49. maddesine göre takdiren 750,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine, Asıl dava ve birleşen davada alınması gereken 62,80-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 68,30- TL harçtan düşümü ile kalan 5,50-TL’nin istek halinde davacıya iadesine, Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 3.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

HMK’nın 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Somut olayda HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA, Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 20.05.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

HMK Madde 46 Devletin sorumluluğu ve rücu

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/181E. , 2022/557K.

  • HMK Madde 46
  • Devletin sorumluluğu ve rücu

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Karar davacı şirket yetkilisi tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı şirket yetkilisi Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava dilekçesinde; davacı şirketin ödeme günü henüz gelmemiş olan borç ile ilgili olarak … Kurumu A.Ş.’nin icra takibi başlattığını, bunun üzerine kredi kullandığı ve kefil olduğu diğer finans kuruluşlarının da hesapları kat ettiğini, dava dışı … Kurumu A.Ş. tarafından yapılan icra takipleri nedeniyle menfi tespit ve alacak istemi ile Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1999/471 Esas sırasına kayden açılan davada alınan raporlar denetime elverişli olduğu hâlde karar verilmemesi sebebiyle 30.06.2008 tarihinde tazminat istemi ile bir kısım başvuru harcını ödeyip kalan kısım için adli yardım talep etmek suretiyle Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/395 Esas sırasına kayden açılan davada adli yardım talebi kabul edildikten sonra tarafların talebi bulunmamasına rağmen bu dosyanın Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1999/471 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiğini, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1999/471 E. sayılı dosyasında ara karar ile Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/395 E. sayılı dosyasında verilen adli yardım kararından rücu edilerek harç yatırması için süre verildiğini, harç yatırılmadığından birleşen davanın işlemden kaldırılmasına, bu dosyanın tefriki ile açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine kararı adli yardım talepli temyiz ettiğini, mahkemece harç yatırılması için muhtıra çıkarıldığını, süresinde temyiz harcı yatırılmadığından temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin hüküm kurulduğunu, bu kararı da adli yardım talepli olarak temyiz ettiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince adli yardım talebi reddedilerek HUMK’nın 434/3 maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dosyanın geri çevrildiğini, son olarak Yargıtay 19. Hukuk Dairesi tarafından temyiz yoluna başvurulmamış sayılmasına ilişkin kararın onandığını, şirketin gayri faal duruma düşürüldüğünü, 1998 yılından itibaren herhangi bir faaliyetinin bulunmadığına yönelik yeminli mali müşavir raporu ve Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu raporlarına rağmen adli yardım talebinin reddedildiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince verilen geri çevirme kararının yanlış olduğunu, asıl dava açıldıktan 14 yıl sonra karara bağlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğini, adli yardım talebinin kabulüne yönelik karardan gerekçesiz olarak rücu edildiğini, kabul kararının hüküm kesinleşinceye kadar devam edeceğini ileri sürerek belirsiz alacak davası niteliğinde açıldığı belirtilen davada belirlenecek maddi tazminatın 1998 yılı Haziran ayından itibaren uygulanacak temerrüt faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, şirket temsilcisi sıfatıyla dava açılamayacağını, şirket genel kurulundan özel yetki alınması gerektiğini, eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün bulunmadığını, sunulan delillerin ispata yeterli olmadığını, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Görevsizlik Kararı:

Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/192 E., 2014/614 K. sayılı kararı ile, hâkimler hakkında görevi sırasında yaptığı işlemler nedeniyle açılmış olan maddi tazminat davasının HMK’nın 46. maddesi uyarınca çözüm yerinin Yargıtayın ilgili dairesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik nedeniyle davanın reddine, karar kesinleştiğinde ve istek hâlinde dosyanın görevli Yargıtay Dairesine tevdi edilmek üzere Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı şirket yetkilisinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23.05.2017 tarihli ve 2015/10761 E., 2017/3173 K. sayılı kararı ile onanmış, karar düzeltme istemi Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 31.10.2017 tarihli ve 2017/3642 E., 2017/6622 K. sayılı kararı ile reddedilmiş, bu karara ilişkin davacı şirket yetkilisi tarafından yapılan tavzih istemi de Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.03.2018 tarihli ve 2018/664 E., 2018/2051 K. sayılı kararı ile reddedilmiş ve sonrasında davacı şirket yetkilisinin 02.06.2018 tarihli talebi nedeniyle dosyanın Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmesini talep etmiştir.

Özel Daire Kararı:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.12.2019 tarihli ve 2018/47 E., 2019/92 K. sayılı kararı ile; “..Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi tazminat istemine ilişkindir.

Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi ve Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi dosya örnekleri getirtilerek incelenmiştir.

Dosya kapsamından davanın ilk olarak adli yardım talepli Ankara 9.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açıldığı, anılan mahkemenin 09/10/2014 tarihli kararı ile dava şartı yokluğundan ve Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiği, onama ve karar düzeltme istemlerinin reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı HMK’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nun 46. maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular, davacının gayri faal duruma düşürüldüğü 1998 yılından itibaren herhangi bir faaliyetinin bulunmadığına yönelik raporlara rağmen adli yardım talebinden rücu edilmesi, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin adli yardım talebinin reddi kararı ile temyiz harcı ve giderleri yatırmak üzere verdiği geri çevirme kararının hatalı olması, ilk dava açıldıktan 14 yıl sonra karar verilerek adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi iddialarıdır.

Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle, hukuki süreç işlemiş, yasa yolları da tüketilmiştir. Davacı, HMK 46.maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :

Yukarıda gösterilen nedenlerle; HMK’nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

HMK’nun 49. maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

Alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 4.125,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

HMK’nun 335/1. maddesi uyarınca adli yardım yargılama giderlerinden geçici koruma sağlayıp, HMK’nun 339/1. maddesi uyarınca davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerektiğinden hazineden karşılanan 29 adet tebligat gideri olan 406,00-TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

Özel Daire kararı süresi içinde davacı şirket yetkilisi tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı şirket yetkilisinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.

Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası : “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. “Duruşmalı yargılama hakkı” her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; … İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; … Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; … İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

Somut olayda dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dâhi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde; “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Somut olayda HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; Davacı şirket yetkilisinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.