Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Süreler hakkında karar

HMK Madde 142

(1) Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Hak düşürücü süreler ve zamanaşımı konusundaki iddia ve savunmalar, aslında, işin esasıyla ilgili hususlardır. Bu sebeple, ön inceleme oturumu yapılmadan ve uyuşmazlık noktaları tam olarak belirlenmeden, uyuşmazlığın esası ile ilgili, maddî hukuka dahil olan bir konuda karar da verilemez. Ancak, uyuşmazlık noktaları açıklığa kavuşup belirli hâle geldikten sonra, uyuşmazlıkla ilgili süreler hakkında karar vermek de mümkün hâle gelmiş demektir. Bu sebeple, aslında doğrudan ön incelemenin içerisinde olmamakla birlikte, sürelere ilişkin sorunların, tahkikata başlamadan önce çözümlenmesi açık bir hükümle düzenlenmiştir.

Uygulamada, birkaç yıl süren usul işlemlerinden ve delillerin toplanmasından sonra (hatta bazen taraflardan birinin o konudaki ısrarlı beyanlarına rağmen), sadece hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönünden bir karar verildiği görülebilmektedir. Bu hükümle, hem gereksiz yargılama işlemleri yapılması, hem de adaleti zedeleyici böyle bir durumun önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Maddenin ön inceleme hükümlerinin sonunda, tahkikat hükümlerinden önce yer alması da, yukarıda belirtilen sebeplerle uygun görülmüştür.

HMK Madde 142 Süreler hakkında karar

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/7315E. , 2022/9618K.

  • HMK Madde 142
  • Süreler hakkında karar

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Yozgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 26.03.2021 tarih ve 2020/343 E. – 2021/229 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 27.12.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … ile davalılar vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinden yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile (42.331,90) Euro tahsil edildiğini, daha sonra müvekkiline bu paranın geri ödenmesinin mümkün olmadığının bildirildiğini, davalıların Bankacılık Kanunu’na aykırı şekilde mevduat topladığını, SPK’ya aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiklerini, bu konuda davalı … ve dava dışı diğer yöneticiler hakkında verilen ceza kararının kesinleştiğini, şirket defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığını ve bu konuda da anılan yöneticiler hakkında mahkumiyet kararı verilip kesinleştiğini iddia ederek müvekkilinin davalı şirketle ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine, şimdilik (42.331,90) Euro karşılığı (77.120,25) TL’nin temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre, taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespit olunduğu, davalı şirketin ve yetkililerinin, primli pay senedi çıkarma yetkisi olmaksızın, nominal değerin üzerindeki bedel üzerinden “hisse senedi talep formu” ve “hisse devir kabul sözleşmesi” adlı belgeler ile yüksek kar vaadi ve istenildiği zaman para iadesi vaadi ile, şeklen ortak görünen gerçek kişilerin iradesini fesada uğratma yönündeki haksız eylemleri sabit ise de, haksız eylemin muhatabının davacı olmaması hasebiyle illiyet bağının kopmuş olduğu da dikkate alınarak davacının alacak talebinin reddine karar vermek gerektiği, davalı şirketin en son bozma kapsamında açıklanan kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, taraflar arasında bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespitine, yapılan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğüne, davacının alacak talebi yönünden davasının reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dairemizden geçen diğer emsal dosyalardan da anlaşılacağı üzere Yimpaş Grubu şirketlerinin fiili ve hukuki irtibat halinde oldukları, birlikte hareket ederek para toplama amacıyla davacının dayandığı belgeler karşılığında para tahsil ettikleri, ortağın sermaye olarak verdiğini isteyemeyeceğine dair yasal düzenlemeyi kullanarak para yatıran kişileri grup şirketlerden herhangi birinde veya birkaçında düşük nominal bedellerle şeklen ortak gibi gösterdikleri, tahsil ettikleri parayı ise muhasebe kayıtlarına yansıtmayarak para iade taleplerini reddettikleri, böylelikle haksız fiilde bulundukları anlaşılmaktadır. Davacı tarafından dosyaya sunulan ve alacağa müstenit olduğu iddia olunan belgenin incelenmesinden, davalı şirketlerden YİMPAŞ Holding A.Ş.’nin ünvanının antette bulunduğu, hisse devir kabul sözleşmesi adını taşıdığı, belge ile beraber davalı şirketin hisselerinin toplamda 82.794 DM karşılığında dava dışı Emin Ragıp’tan devralındığı, hisse bedelinin ödendiği tarihin ise 15.02.2001 olduğu, devreden ve devralanın imzalarının belge üzerinde bulunduğu tespit olunmuş olup davacının dayandığı işbu belgede davalı şirketin anteti bulunduğundan davalıların, davacının alacak talebinden sorumlu olduğu gözetilip davalıların zamanaşımı itirazı da değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmek üzere hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 29.12.2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Zamanaşımı, borcun nisbi bir sona erme sebebi olup, borçlu istemediği takdirde geçen zaman nedeniyle alacaklının alacağını dava yoluyla takip ve tahsil etme imkanının ortadan kalkmasıdır.

Zamanaşımı, hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i (6098 sayılı TBK 161 md.) olup usul hukuku bakımından ise bir savunma aracıdır.

Kural olarak zamanaşımı def’inin süresi içerisinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir (HMK 129 md).

Süresinde ileri sürülen zamanaşımı def’i nedeniyle, mahkemece ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra ancak tahkikata başlamadan önce hakim zamanaşımı def’ini inceleyerek karar verecektir (HMK 142 md).

Davalının süresinde ileri sürmüş olduğu zamanaşımı def’i hakkında hiçbir karar verilmeden davanın esası hakkında karar verilmesi doğru değildir (Yargıtay 13. H.D. 01.10.2013 gün 8995-23979, Yargıtay 4. H.D. 17.04.2018 gün 9353-3056, Yargıtay 15. H.D. 16.02.2017 gün 5442-626 vs.).

Ancak bu hususun bozma nedeni olabilmesi için, hakkındaki dava esastan red edilen ve zamanaşımı def’ini cevap dilekçesinde yasal sürede ileri süren davalının bu yönde temyize gelmesi gerekmektedir.

HMK 361/2 maddesinde de ifade edildiği üzere, davada haklı çıkmış olan tarafında (aleyhindeki dava esastan red edilen) hukuki yarar bulunmak şartıyla (zamanaşımı def’i) şartıyla temyiz yoluna başvurması mümkündür.

Davalının, davanın esastan reddine ilişkin kararı, hukuki yararına rağmen zamanaşımı yönünden temyiz etmemiş olması durumunda, artık bu yönden davacı yararına usulü müktesep hak doğmuş olur ki, davacının temyizi üzerine, Yargıtayca bu aşamadan sonra kararın zamanaşımı yönünden bozulması mümkün değildir. Oluşan usuli müktesep hakka rağmen, kararın Yargıtayca zamanaşımı yönünden bozulmasının hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Zira usuli müktesep hakkın, yeni çıkan bir kanun veya Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı dışında başkaca bir istisnası bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, zamanaşımı def’ine rağmen davanın esastan reddi kararının davalı tarafından temyiz edilmemesi, sadece davacı tarafından temyize getirilmesi ve kararı davacı temyizine göre bozulması durumunda 09.05.1960 gün 21/9 sayılı İ.B.K vurgulandığı üzere, mahkemece bozma kararına uyulmasıyla davacı yararına usulü müktesep hak doğmuştur. Usule ait müktesep hak müessesesi Usul Kanunu’nun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeni ile ilgilidir. Bu durumda davacının temyizine göre kararın bozulması ve mahkemece bozmaya uyulmasından sonra artık mahkemenin geri dönerek zamanaşımı nedeniyle davayı red etmesi mümkün değildir. Bu hal usuli kazanılmış hakkın açık bir ihlalidir.

Somut uyuşmazlıkta,

Yerel Mahkemenin 27.01.2009 gün ve 2008/848 Esas, 2009/90 Karar sayılı davanın reddi kararı, taraflardan sadece davacı tarafından temyiz edilmiş olup, davalı tarafça zamanaşımı yönünden temyiz edilmediğinden davacı yararına bu yönde usuli müktesep hak doğmuştur.

Bu aşamadan sonra artık davalının zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi mümkün değildir.

Nitekim yerel mahkemece temyize konu kararda da usuli müktesep hak gereğince zamanaşımı yönünden hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava hakkında esastan karar verilmiş, karar taraflardan davacı yanca temyiz edilmiştir.

Temyize gelenin sıfatına, usuli müktesep hak kurallarının niteliğine göre artık temyiz incelemesinde davacının aleyhine sonuç doğurabilecek şekilde zamanaşımı hususunun bozma sebebi yapılması mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle bozma ilamında “davalıların zamanaşımı itirazınında değerlendirilmesine” yönelik gerekçeye bozma ilamında yer verilmemesi gerektiğinden sayın çoğunluğun bu hususa ilişkin gerekçesine katılamıyorum.