Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Tarafların ikinci dilekçeleri

HMK Madde 136

(1) Davacı, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesi; davalı da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesi verebilir.

(2) Davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanır.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Davalının cevap dilekçesinin davacıya tebliğ edilmesi üzerine, davacı da onbeş gün içerisinde cevaba cevap dilekçesini verebilir. Davacının da buna karşı yine onbeş gün içerisinde cevap hakkı bulunmaktadır. Dava ve cevap dilekçesinde bulunması gereken hususlar, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesinde de uygulanır. Bu dilekçelerin verilmesiyle veya bunlara ilişkin sürelerin geçirilmesiyle, dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlanır ve ön inceleme sürecine geçilir. Dava ve cevap dilekçesine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmedikçe, gerek cevaba cevap, gerekse ikinci cevap dilekçesinin verilmesi için de uygulanacaktır. Cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin hazırlanması, veriliş süresi gibi konularda öngörülen kurallar, bunlar için de uygulanacağından, özellikle cevap süresi ve cevap süresinin uzatılmasına ilişkin hükümler, şartların gerçekleşmesi koşuluyla, bu dilekçeler için de uygulanır.

Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi

Tasarının 141 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “onbeş gün” ibareleri, sürelerin hesabında kolaylık sağlanması ve uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla “iki hafta” olarak değiştirilmiş ve madde teselsül nedeniyle 142 nci madde olarak kabul edilmiştir.

HMK Madde 136 Tarafların ikinci dilekçeleri

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/3579E. , 2022/8975K.

  • HMK Madde 136
  • Tarafların ikinci dilekçeleri

Davacı vekili, davacının … plakalı aracı ile 02.12.2013 tarihinde seyir halindeyken davalı …‘nın kullandığı İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ait … plakalı aracın ters yöne girerek, davacının aracına çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini belirterek maddi ve manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı … tarafından 20.01.2014 tarihli sunulan cevap dilekçesinde olay günü kullanılan ekip aracının görev sebebiyle bir soruşturma dosyasının şüphelisini takip amacıyla kullanıldığını belirtip aynı dilekçe ile 1.000,00 TL manevi tazminat, 500,00 TL maddi tazminat talepli karşı dava açmıştır.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davalı … ‘nın olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ait aracı görev sırasında kullandığı ve talebin 02.12.2013 tarihli kazaya dayandığı görülmekle Hukuk Genel Kurulunca 09.09.2003 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle görülen davada verilen 25.02.2015 tarih 2013/4-1235 esas 2015/849 karar sayılı ilamı kapsamında davalı … hakkındaki davanın husumet sebebiyle reddine, davalı … hakkındaki davanın idari yargının görev alanında kalması sebebiyle dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı-karşı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davalı-karşı davacı … tarafından davacı … aleyhine süresi içinde harcı yatırılırak açılmış maddi ve manevi tazminat talepli karşı dava bulunmaktadır. Yerel mahkemece karşı dava yönününden olumlu veya olumsuz herhangi bir karar verilmemiştir.

HMK 134/1 göre asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi karşı davanın görülüp karara bağlanmasını engellemez. Karşı dava; bağımsız ayrı davadır. Bu nedenle karşı dava hakkında da mahkemece bir karar verilmesi gerektiği halde karşı dava hakkında bir karar verilmemesi usulen bozmayı gerektirmiştir.

2-)Kabule göre de;

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 106. maddesinde “Genel ve katma bütçeli kuruluşlara, il özel idareleri ve belediyelere ve kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı bu kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır” denilmektedir. Anılan Yasanın sekizinci kısmının “İşletenin Hukuki Sorumluluğu” başlıklı birinci bölümünde yer alan 85-90. maddelerinde, motorlu araçların trafik kurallarına ve gereklerine aykırı davranışları sonunda meydana gelen zararlar nedeniyle gerçek ve özel kişilerle, kamu tüzel kişilerinin ayrım yapılmadan aynı sorumluluk kurallarına bağlı olmaları ön görülmüştür. Bu düzenleme itibariyle yasa, kamu idare ve kurumlarına ait ve bu arada kamu hizmetine tahsis edilen motorlu araçların verdikleri zararlardan dolayı, trafik olaylarından doğan zararların özelliği gözönünde tutularak, kamu idare ve kurumlarının özel kişilerle eşit şartlarda aynı esaslara göre sorumlu tutulması gereğini ifade etmiştir. Aynı şekilde anılan yasanın görev ve yetkiye ilişkin 11/01/2011 tarihinde değişikliğe uğrayan 110. maddesinde “işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür.” şeklinde ifade edilmiştir. Yasanın anılan bu hükümleri karşısında, kamu araçlarının verdikleri zararlardan dolayı idare, kamu hukuku kurallarına göre değil, “işleten” sıfatıyla özel hukuk kurallarına göre sorumlu tutulabilecektir. Bu durumda, davalı … ‘nün işleteni olduğu aracın neden olduğu zararın tazmini isteği ile açılan davanın, bu kuralları uygulamakla görevli adli yargı yerinde görülmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece, açıklanan yasal düzenlemeler gözetilmeksizin davalı … yönünden yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 04.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

HMK Madde 136 Tarafların ikinci dilekçeleri

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/15235E. , 2019/3909K.

  • HMK Madde 136
  • Tarafların ikinci dilekçeleri

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine, dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davalı … ’ın kredi kartı borcu nedeniyle alacaklı ….Bankası A.Ş. tarafından davalı … hakkında… İcra Müdürlüğü’nün 2013/5613 sayılı dosyasından, ilamsız takip yapıldığını, daha sonra dosya alacağının müvekkili… Yönetimi A.Ş. Tarafından temlik alındığını, icra dosyasında 12/12/2011 tarihli haciz tutanağına göre borçluya ait haczi kabil menkul mal bulunmadığını, …’ın muvazaalı olarak… mahallesi 638 ada, 55 parsel, 59 nolu bağımsız bölümdeki taşınmazını 25/02/2011 tarihinde …’a devrettiğini, …’ ın da 11/07/2011 tarihinde 21744 nolu yevmiye numarası ile, davalının oğlu …’a devrettiğini, davalı …’ın İncilipınar mahallesi 638 ada 55 parsel 14 nolu bağımsız bölümü de 28/01/2011 tarihinde diğer oğlu …’a devrettiğini belirterek, dava konusu 59 nolu bağımsız bölüm de kayıtlı taşınmaz yönünden davalılar arasında yapılan satış işlemlerinin iptali ile cebri icra yoluyla alacağın tahsili yetkisi verilmesine, Davalı …’ın 14 bağımsız bölüm de kayıtlı taşınmazı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … : dava konusu devir işlemlerinin yasal ve usulüne uygun olduğunu, muvazaanın söz konusu olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı …;davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı …;davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, icra takibine konu borcun doğum tarihinin tam olarak belirlenemediği, buna ilişkin belge ibraz edilmediği, icra takip tarihinin 13.09.2011 olup, dava konusu iptali istenen tasarrufların tarihlerinin ise icra takip tarihinden önce 25.02.2011 ve 11.07.2011 tarihleri olduğu gözönüne alınarak tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığı, davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine, dair verilen karar,davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir.

1-6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, ilk derece yargılamasını aşamalara ayırmıştır. Bunlar; 1) Davanın açılması ve dilekçeler aşaması, (madde 118,126-136) 2) Ön inceleme, (madde 137-142) 3) Tahkikat, (madde 143-293) 4) Sözlü Yargılama (madde 184-186) ve 5) Hükümdür (madde 294.)
Mahkemece, dilekçelerin (dava–cevap-cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri) karşılıklı verilmesinden sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirilir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir (madde 139). Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (HMK 140/1. madde). Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder; bu teşvik özellikle yasak savma ya da kanuni gerekliliğin yerine getirilmesi amacıyla değil, sonuca odaklanmak suretiyle gerçekten tarafların uyuşmazlığı

bitirmeleri yönünde teşvik edecek şekilde yapılarak bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder (HMK 140/2 madde). Bu yönde bir kanaat edinmediği takdirde; ön incelemeye devam ederek ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür (madde 140/3). Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (madde 140/5). Özellikle dikkat edilmesi gereken nokta; ön inceleme duruşması tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği hususudur (madde 137/2).

Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar (madde 142/1). Mahkemece ön inceleme aşaması tamamlandıktan sonra tahkikat işlemine gerek olmaması halinde nihai bir karar verebilir (HMK madde 138-142). Mahkemece ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması ya da hak düşürücü süre nedenlerin gerçekleşmesi gerekir. Bir başka deyişle ön inceleme duruşmasında verilecek kararlar usule ilişkin kararlar ile sınırlı olup, davanın esası hakkında (feragat, sulh, kabul gibi davayı sona erdiren taraf işlemleri hariç) karar verilemez. Bu hususlar dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilir. Taraflara gönderilecek davetiyede, belirlenen gün ve saatte geçerli bir özrü olmadan mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde, duruşmaya yokluklarında devam edileceği ve yapılan işlemlere itiraz edemeyecekleri bildirilir.

Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder.

Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir (madde 186.)

Somut olayda mahkemece 20.11.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında, tarafların sulh ve arabuluculuktan yararlanıp yararlanmayacakları sorulduktan sonra imzaları alınmış, taraflar arasındaki uyuşmazlık noktaları tespit edilmediği,karar verilen 07.06.2016 tarihli celseden önceki 05.05.2016 tarihli duruşmada, sadece davacı vekili hazır olduğu halde karar verilmek üzere incelemeye alınmasına karar verilmiş,bir sonraki celse sözlü yargılamaya geçileceği hususu belirtilmemiş taraflara bu yönde kanunun aradığı şekilde ihtaratlı bir bildirim de yapılmamış olup, 07.07.2016 tarihli duruşmada davacı vekili ile davalı … vekilinin beyanları alınarak, tahkikatın bittiği ve sözlü yargılama aşamasına geçildiği bildirilmeden ve son sözleri sorulmadan davanın reddine dair karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, usulüne uygun sözlü yargılama yapılmadan tarafların savunma hakkını kısıtlayacak ve adil yargılanma hakkını etkileyecek şekilde yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2-Kabule göre de;İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Bu davaların görülebilmesi için, diğer dava koşullarının yanında tasarrufun iptali istenilen işlemin borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Somut olayda, davacı alacaklının alacağı 28.02.2002 tarihinde düzenlenmiş kredi sözleşmesi ve kredi kartından kaynaklanmaktadır. Dava konusu tasarruflar ise bu tarihten sonra 25.02.2011 ve 11.07.2011 tarihlerinde gerçekleşmiştir. Mahkemece, borcun doğumunun tasarruf tarihinden sonra ödenmemiş kart borcunun doğum tarihi olarak kabul edilmiş ise de borçlu ile alacaklı arasındaki kredi sözleşmesi 28.02.2002 tarihinde imzalanmış ve bu tarihten itibaren sürekli yenilenen bir borç ilişkisi meydana gelmiştir. Bu nedenle borcun doğumunu yenilenen ilişki tarihi değil sözleşmenin

imza tarihidir. Dairemiz ve Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir.

Bu durumda, tasarruf borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinden mahkemece, işin esasına girilerek taraf delilleri toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ:Yukarıda (1) ve (2) no’lu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 01/04/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.