Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Delil başlangıcı

HMK Madde 202

(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.

(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Madde, senetle ispat kuralının istisnalarından biri kabul edilen, delil başlangıcının bulunmasını düzenlemektedir. Bu konuda 1086 sayılı Kanundaki düzenleme esas alınmıştır. Ancak, maddenin ikinci fıkrasında, 1086 sayılı Kanunun 292 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “vukuuna delalet eden” ifadesi yerine, hem Türk uygulama ve öğretisinde hem de mukayeseli hukukta genellikle benimsenen anlayışa uygun olarak, “muhtemel gösteren” ifadesi kullanılmıştır. Öte yandan, haberleşmenin önemli bir türünü oluşturan faks mesajlarının delil değerini, delil başlangıcı olarak benimseyen içtihatlarla uyum sağlanması amacıyla, “verilmiş” sözcüğünün yanına “gönderilmiş” sözcüğünün de ilâve edilmesi kabul edilmiştir. Böylece, faks mesajı ve bu konudaki benzer yollarla göndermenin, bir belgenin verilip verilmemesi sayılmasına ilişkin tereddüt ve tartışmaların önüne geçilebilecek, teknik araçlarla gönderilen belgeler de delil başlangıcı sayılabilecektir.

HMK Madde 202 Delil başlangıcı

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/537E. , 2021/1665K.

  • HMK Madde 202
  • Delil başlangıcı

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin davalılardan olan alacağına karşılık her biri 380TL bedelli toplamda altı adet bononun davalılar tarafından düzenlenerek müvekkili şirkete verildiğini, bonoların vadesinde ödenmemesi üzerine ilamsız icra takibi yapıldığını, davalı borçluların takibe haksız olarak itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:
5. Davalılar birlikte verdikleri cevap dilekçesinde; borcun zamanaşımına uğradığını, davacıya karşı borçlarının bulunmadığını, muacceliyet sözleşmesini de kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkeme Kararı:
6. Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.10.2015 tarihli ve 2015/337 E., 2015/713 K. sayılı kararı ile; icra takip tarihi itibariyle bono niteliğindeki senetlerin 3 yıllık zamanaşımı sürelerinin dolduğu, zamanaşımına uğramış bonolar kambiyo vasfını yitirmiş olup, davacı açısından yazılı delil başlangıcı niteliği kazandığı, alacaklının bu durumda temel ilişkiye dayanabileceği, ispat yükünün davacı alacaklı üzerinde olduğu, davacının temel ilişkiye dayalı alacağını tanık dâhil her türlü delille ispat edebileceği, ancak davacının tanık deliline dayanmadığı gibi ticari defterlerini de delil olarak göstermediği, 23.04.2007 tarihli muacceliyet sözleşmesini ve icra dosyasını delil olarak gösterdiği, davacı tarafça sunulan muacceliyet sözleşmesi incelendiğinde temel alacağa ilişkin herhangi bir atıfta bulunulmadığının anlaşıldığı, davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde, temel ilişkiyi satım akdi olarak açıkladığı, davalıların müvekkili şirketten mal aldıklarını, karşılığında da bu senetlerin düzenlendiğini bildirdiği, ancak muacceliyet sözleşmesinde temel ilişki yönünden açıklık taşımadığından temel alacak iddiasını ispat için yeterli olmadığı, 03.07.2015 tarihli celsede davacı vekiline temel ilişkiye yönelik iddiasının ispatı bakımından yemin deliline dayanıp dayanmayacağı konusunda kesin süre verildiği, davacı vekilinin sunduğu 11.07.2015 tarihli dilekçesinde yemin deliline dayanmadığı, davacının alacağın dayandığı temel ilişkiyi usulüne uygun ve kesin delillerle ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 10.04.2017 tarihli ve 2016/8187 E., 2017/2909 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, zamanaşımına uğramış senetler nedeniyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Zamanaşımına uğramış senet taraflar yönünden yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilir. Davacı, davalı ile aralarındaki temel ilişkinin varlığını tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir. Mahkemeye sunduğu dilekçesinde davacı delillerini bildirmiştir. Mahkemece davacının delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
9. Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2017 tarihli ve 2017/579 E., 2017/915 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davacının dava dilekçesinde delil olarak icra dosyası, muacceliyet sözleşmesi, bilirkişi incelemesi uzman görüşü ve her türlü yasal delil demek suretiyle delillerini bildirdiği, sonradan verdiği 18.04.2014 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde ise herhangi bir delil bildirmediği, davacı vekili tarafından ön inceleme duruşmasının yapıldığı 03.07.2015 tarihinden sonra verilen 14.07.2015 tarihli dilekçesinde sonuç ve talep kısmında tanıklarının dinlenmesi, yazılı senet ve faturalarla müvekkili şirkete ait defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep ettiği, dilekçe ekinde de bir kısım fatura örnekleri sunduğu, tarafların dayandıkları delillerini ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterdiklerini açıkça belirtmeleri gerektiği, davacı vekilinin dava dilekçesinde, her türlü delil demek suretiyle beyanda bulunduğu anlaşılmış ise de, açıkça dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı, her türlü delil gibi ibarelerin usulüne uygun bir bildirim niteliğinde olmadığından davacının ön inceleme duruşmasından sonra verdiği 14.07.2015 tarihli dilekçesinde sonradan tanık deliline dayanmasının yasanın emredici hükmüne aykırı olduğu, davacının söz konusu dilekçesinde davasını ıslah da etmediği gibi davalıların, davacının tanık dinletmesine açık bir muvafakatinin de bulunmadığı, davacının temel ilişkinin varlığını usulüne uygun delillerle ispat edemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, zamanaşımına uğramış senetlere dayalı olarak başlatılan icra takibine itirazın iptali davasında, davacının akdi ilişkinin ispatı noktasında usulüne uygun olarak delillerini bildirip bildirmediği, buradan varılacak sonuca mahkemece davacının delilleri toplanarak sonucuna göre karar vermesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır.

13. Bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte bonoya dayalı talep hakkı kendiliğinden sona ermemektedir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 879; Kendigelen, Abuzer/Kırca, İsmail: Kıymetli Evrak Hukuku Genel Esaslar Kambiyo Senetleri, İstanbul 2019, s. 264). Bu itibarla hamil, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi hâlinde dahi bonoya dayanarak borçluya karşı takip yapabilir veya genel mahkemelerde alacak davası açabilir. Ancak borçlunun zamanaşımı def’înde bulunması hâlinde, alacaklı kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirecektir. Bu durum, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile değil, borçlunun zamanaşımı def’înde bulunması ile ortaya çıkmaktadır. Borçlu süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmazsa söz konusu bono, hamile zamanaşımına uğramamış bir bononun sağladığı tüm imkânları sağlayacaktır.

14. Zamanaşımına uğrayan bir bono kambiyo senedi vasfını kaybettiği için kambiyo hukukunun tanıdığı özel imkânlardan yararlanamayacak ve hatta adi senede dahi dönüşemeyecektir. Zira zamanaşımına uğrayan bono fiziki olarak ortada olsa bile maddi hukuk anlamında artık hiçbir şey ifade etmemekte sadece ispat hukuku alanında delil başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Öztan, s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Bu itibarla zamanaşımına uğrayan bono adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2017/(19)11-937 E., 2021/357 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202/2. maddesine göre, iddia konusu hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge, delil başlangıcı sayılır. Zamanaşımına uğrayan bono, delil başlangıcında bulunması gereken tüm unsurları taşımaktadır. Bu nedenle zamanaşımı nedeniyle kambiyo vasfını kaybeden bonoya dayanma imkânı olmayan hamil, temel ilişkiye dayanarak açılan davalarda, zamanaşımına uğrayan bonodan delil başlangıcı olarak yararlanabilir ve senetle ispatı gereken bir hukukî işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip olur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun, 25.12.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/8 K. sayılı kararı).

16. Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Ön inceleme duruşmasına davet” başlıklı 139. maddesi, yargılama sırasında tamamlanmış işler bakımından uygulanması gereken ve 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 13. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 140/5. maddesi, 7251 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.” hükmünü haizdir.

17. Anılan emredici düzenlemeye göre taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 145. maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır (Pekcanıtez Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 328, 332). Belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı kavramlar olarak ele alınmıştır. Dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür.

19. Görüldüğü üzere, HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple HMK’nın 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır.

20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Antalya 12. İcra Müdürlüğünün 2012/6059 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı aleyhine altı adet senede dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, icra takibine dayanak senet örnekleri de takip talebi ekinde sunulmuştur.

21. Davacı vekili, icra takibine dayanak senetlerin, taraflar arasındaki satım akdi karşılığında müvekkiline verildiğini, ancak bedelinin ödenmediğini iddia etmiş, davalılar cevaplarında borçlu olmadıkları yönünde savunmada bulunmuşlardır.

22. Davacı vekili dava dilekçesinde delillerini, icra dosyası, muacceliyet sözleşmesi, bilirkişi raporu, uzman görüşü ve her türlü yasal delil olarak belirtmiş, 18.04.2014 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde ise herhangi bir delil bildirmemiştir.

23. Davacı vekili tarafından, ön inceleme duruşmasının yapıldığı 03.07.2015 tarihinden sonra verilen 14.07.2015 tarihli dilekçesinin sonuç ve talep kısmında tanıklarının dinlenmesine, yazılı senet ve faturalarla müvekkili şirkete ait defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

24. İcra takibine konu senetler zamanaşımına uğramış olup, zamanaşımına uğrayan senetler adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece HMK’nın 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir.

25. Davacı, zamanaşımına uğrayan senetlerden delil başlangıcı olarak yararlanıp senetle ispatı gereken bir hukukî işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip ise de, dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı, ön inceleme duruşmasından sonra verdiği 14.07.2015 tarihli dilekçesinde tanık deliline dayanmasının Kanun’un emredici hükmüne aykırı olduğu, dosya içerisinde yer alan muacceliyet sözleşmesi incelendiğinde temel alacağa ilişkin herhangi bir atıfta bulunulmadığı anlaşılmaktadır.

26. Davacı her ne kadar bilirkişi deliline dayanmış ise de, davalılar tacir olmayıp dava da ticari dava niteliğinde olmadığından akdi ilişkinin ispatı noktasında davacının ticarî defterlerinin incelenmesinin sonuca etkili olmayacağı dikkate alındığında, davacı taraflar arasındaki temel ilişki olan satım akdini ispat edememiştir.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairece verilen bozma kararının usule ilişkin olduğu, bu nedenle direnme kararı yerinde görülerek esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile; davacının dava dilekçesinde delilleri arasında bilirkişi incelemesine de yer verdiği, davacının bu delilinin defter incelemesini de kapsadığı, mahkemenin davacıya kesin süre vererek ticarî defterlerini ibraz etmesi aksi hâlde ticarî defterlerine dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağını ihtar etmesi, davacının ticarî defterleri sunması hâlinde incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan gerekçelerle onanması gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Mahkemece yapılan yargılama sonucu; davacının alacağın dayandığı temel ilişkiyi usulüne uygun ve kesin delillerle ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucu verilen bozma kararında; zamanaşımına uğramış senetlerin taraflar yönünden yazılı delil başlangıcı olarak kabul edileceği, davacının, davalılar ile aralarındaki temel ilişkinin varlığını tanık dâhil her türlü delil ile kanıtlayabileceği, mahkemeye sunduğu dilekçesinde davacının delillerini bildirdiği, mahkemece, davacının delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir.

Mahkemece yapılan yargılamada süresinde bildirilen deliller toplanmış ancak delil bildirme süresi geçtikten sonra verilen dilekçedeki delillerin toplanması talebi kabul edilmemiştir. Sonradan delil bildirilebilmesini mümkün kılan HMK 145. madde koşullarının somut olayda bulunmadığı ve süresinden sonra bildirilen delillerin toplanmasının mümkün olmadığına değinen direnme kararı uygun olup esasen bu yönde değerli çoğunluk ile aramızda görüş farkı bulunmamaktadır.

Görüş farkı olan husus işin esasına ilişkin temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa özel Daire tarafından mı yapılacağıdır.

Mahkeme kararının temyizi üzerine özel dairece yapılan inceleme sonucu işin esasına girilmemiş usulî bir eksiklik veya yanlışlık nedeniyle bozma kararı verilmiş ancak mahkemece önceki kararda direnilmiş ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı temyiz incelemesi de bozma ve direnmeye konu hususlarla sınırlı olacaktır. Zira özel dairenin inceleyip karar vermediği bir konuda direnme kararlarının temyizini incelemekle görevli Hukuk Genel Kurulunun özel daire yerine geçerek direnmeye konu olmayan hususları da inceleyip karar vermesi mümkün değildir.

Bozma kararı yerinde görülmemiş diğer bir ifadeyle direnme uygun bulunmuş ise özel dairenin daha önce incelemediği konulara ilişkin temyiz incelemesini yapmak özel dairenin görevindedir. Aksinin kabulü hâlinde tarafların hükmün özel dairece incelenmesini isteyen ilk temyiz itirazlarının gereği yerine gelmemiş, özel dairece yapılacak inceleme aşaması bazı hususlar için atlanmış ve kanuna aykırı biçimde Hukuk Genel Kurulu özel daire yerine geçerek karar vermiş olacaktır.

Özel Dairenin işin esasına girmeden verdiği kararlara örnek olarak dava şartları (yargı yolu, görev vd.) yetki, eksik araştırma, delil toplanmasındaki eksiklik, yeterli olmayan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi, toplanan bazı deliller değerlendirilmeden karar verilmesi, toplanan delilin yanlış değerlendirilerek vakıanın farklı kabul edilmesi gibi nedenlere dayalı verilmiş bozma kararları sayılabilir.

Usule ilişkin bir nedenle bozma kararı verilmemiş ve işin esasına girilmiş olmasına rağmen bozmaya konu husus itibarıyla diğer temyiz itirazlarının incelenmediği hâllerde de aynı sonuca varılmalıdır. Örneğin tazminat isteme koşulları bulunmadığına değinen bozma kararı yerinde bulunmamış ise özel daire bozma nedenine göre istenebilecek tazminat miktarı incelenmiş olmadığından miktara ilişkin temyiz incelemesi özel dairece yapılmalıdır. Özel dairenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğine, davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığına, hukukî sebebin mahkemece kabul edilenden farklı olduğuna ve bu doğru hukukî sebebe göre karar verilmesi gerektiğine değinen bozma kararlarında da aynı durum geçerlidir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun süregelen yerleşik uygulaması da yukarıda anlatıldığı şekildedir (Örnekler: 08.06.2016 T. 2014/11-696 E. 2016/778 K. sayılı, 20.04.2016 T. 2014/13-856 E. 2016/523 K. sayılı 17.01.2019 T. 2018/4-603 E. 2019/9 K. sayılı, 26.09.2019 T. 2017/3-1517 E. 2019/956 K. sayılı, 03.10.2019 T. 2018/3-344 E. 2019/990 K. sayılı, 19.09.2019 T. 2017/2-2421 E. 2019/919 K. sayılı, 27.09.2018 T. 2017/15-423 E. 2018/1364 K. sayılı ve 19.09.2019 T. 2017/1-1273 E. 2019/911 K. sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları).

Yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte somut dosya değerlendirildiğinde; özel dairece davacının delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Eksik incelemeye dayalı verilen bu karar, usul bozması niteliğinde olup işin esasının incelendiği esastan verilmiş bir karar değildir. Zira özel daire henüz süresinde bildirilen ve toplanan mevcut delillere göre davanın reddi sonucunun doğru olup olmadığı ve özellikle mucceliyet sözleşmesinde; olan borçtan dolayı bonoların verildiğine dair beyanın temel ilişkiye dayalı olarak alacağın varlığını ispatlamaya yeterli olup olmadığı noktasında mahkemenin vardığı sonucun yerinde olup olmadığına dair bir değerlendirme yaparak karar vermemiştir. Bu durumda direnme kapsamı dışına çıkılarak işin esasının Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün değildir.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, özel dairenin bozma kararında, bozma nedeni yapılan eksik inceleme dışında işin esasına girilerek temyiz itirazları incelenmiş olmadığından esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan dairenin henüz bir karar vermediği esasa ilişkin temyiz itirazları incelenerek karar verilmiş olması yönünden değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.