
Terditli dava
HMK Madde 111
(1) Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır.
(2) Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz.
6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında uygulaması son derece yoğun olan terditli dava kurumunun yasal çerçevede bir tanımı yapılmış ve terditli davanın hukukumuzda caiz olduğu konusundaki tereddüt tümüyle giderilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde davacının, aynı davalıya karşı olan birden fazla talebini aralarında aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi hâlinde ortada bir terditli davanın bulunduğundan söz edilecektir. Terditli davanın varlığı için gereken şartların neler olduğu hususuna da yasal düzenlemede açıklık getirilmiştir.
Buna göre bir terditli davadan söz edilebilmesi için şu iki şartın bir arada bulunması gerekir:
a) Aynı davalıya karşı ileri sürülecek birden ziyade talep arasında bir aslîlik–ferîlik ilişkisi mevcut olmalıdır. Yani dava dilekçesinde önce aslî talep daha sonra da fer’î talep belirtilmiş bulunmalıdır.
b) Birlikte ileri sürülen bu talepler arasında, hukukî veya ekonomik bir bağ bulunmalıdır.
Terditli dava açılması, şarta bağlı dava ikame edilmesi anlamına gelmez. Davacı böyle bir yol izlemek suretiyle taleplerine ilişkin olarak mahkemece gerçekleştirilecek olan incelemenin sırasını belirlemektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise terditli davada incelemenin ve kararın nasıl verileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Terditli davada, mahkeme öncelikle asıl talebi inceleyecek ve karara bağlayacaktır. Mahkeme asıl talebin esastan reddine karar vermediği sürece, fer’î talebi inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Yani, fer’î talebin incelenip hükme bağlanması, aslî talebin mahkemece esastan reddedilmiş olmasına bağlıdır.
Terditli dava açılmasıyla, pratik zaruretlerin bir ürünü olarak bazı hâllerde terditli hüküm olarak sayılabilecek durumların (örnek; menkul teslimine ilişkin ilamların icrasına ilişkin İcra ve İflâs Kanununun 24 üncü maddesinin dördüncü fıkrasındaki düzenlemede olduğu gibi) ortaya çıkmasını birbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü, terditli dava sonucunda verilen hüküm terditli değildir. Aslî talep hüküm altına alınmışsa, zaten fer’î talep hakkında herhangi bir karar verilmeyecektir. Aslî talep reddedilmişse ancak bu durumda fer’î talep hakkında karar verilecektir. Fer’î talep de mahkemece esastan reddedilmişse zaten ortada bir menfi tespit hükmü bulunacaktır.
HMK Madde 111 Terditli dava
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı 2017/1751E. , 2019/528K.
- HMK Madde 111
- Terditli dava
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 2. Tüketici Mahkemesince tapu iptali ve tescil isteminin ve arsa maliki olan davalı hakkındaki davanın reddine, tazminat isteminin ise davalı yüklenici bakımından kabulüne dair verilen 07.12.2012 tarihli ve 2011/435 E., 2012/973 K. sayılı karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 tarihli ve 2013/10747 E., 2013/14305 K. sayılı kararı ile,
“…Dava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede ödenen 137.000.000 ETL bedelin dava tarihindeki değerinin faizi ile tahsili istemlerine ilişkindir.
Davalı arsa sahibi savunmada bulunmamıştır.
Davalı yüklenici, davacının dava konusu taşınmazın bedelini ödemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının reddine, dava konusu taşınmazın rayiç değeri olan 150.000 TL’nin dava tarihinden itibaren faizi ile davalı yüklenici …’den tahsiline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … vekili temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre hükmü temyiz eden davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir
2- 6100 sayılı HMK’nın 26/1 maddesi gereğince; “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”
Somut olayda, davacı ödediği bedelin dava tarihindeki güncellenmiş değerinin reeskont faizi ile tahsili isteminde bulunduğu halde mahkemece talep aşılarak dava konusu 8 nolu bağımsız bölümün rayiç değeri olan 150.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü :
Dava yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalılar arasında düzenlenen 30.12.1994 tarihli arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca 642 parsel sayılı taşınmaz üzerine inşa edilecek meskenlerden 3. kat 8 nolu dubleks meskeni 19.11.1996 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile 50.000.000TL’ye satın aldığını, sözleşme uyarınca 19.11.1997 tarihinde tapu devri yapılması gerekmesine rağmen taşınmazın tapu devrinin yapılmadığını ileri sürerek 8 nolu dubleks meskenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini, bunun mümkün olmaması hâlinde yükleniciye ödenen 150.000TL’nin fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihindeki değerinin reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, dava konusu sözleşmenin 19.11.1996 tarihinde imzalandığı dikkate alındığında, davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, davacının taşınmaz bedelinin tamamını ödemediğini, şimdiye kadar sadece 50.000.000ETL ödeme yaptığını, ayrıca reeskont faizi talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında tescil isteminin kabulü için yüklenicinin veya onun halefi olan davacının binayı sözleşmeye, amacına, fen ve sanat kurallarına uygun olarak teslim etmesi gerektiği hâlde dava konusu taşınmaz imara aykırı olarak yapıldığından bina hakkında yıkım kararı bulunduğu ve iskan ruhsatının alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle edimlerini yerine getirmeyen yüklenicinin temlikine dayalı olarak şahsi hak sahibi olan davacının alacağın temliki hükümlerine göre tescil talep edemeyeceği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteminin reddine; davacının davalı yükleniciye ödediği bedeli isteyebileceği gibi dava konusu taşınmazın rayiç bedelini talep edebileceği, davacının da ödediği bedelin tahsilini talep etmiş olduğundan tazminat isteminin kabulüyle taşınmazın rayiç değeri olan 150.000TL’nin davalı yükleniciden reeskont faizi ile tahsiline karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş; direnme kararı davalı … mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının talebinin dava konusu taşınmaz için ödediği bedelin dava tarihindeki güncellenmiş değerinin reeskont faizi ile tahsili isteği mi yoksa dava konusu taşınmazın rayiç değerinin tahsili isteği mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle denkleştirici adalet ve hakkaniyet prensibi hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hâl böyle olunca alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olması, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılması üzerine daha adil çözüme ulaşabilmek için yargısal içtihatlarla denkleştici adalet prensibine göre iade ilkesi benimsenmiştir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak ödeme tarihinden ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki veya akdin ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği tarihte ulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin ( enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs. gibi ) ortalamaları alınarak belirlenmesi ve hüküm altına alınması gerekmektedir.
Medeni yargılama hukukunun temel amacı tarafların maddi hukuktan kaynaklanan sübjektif haklarını korumaktır. Konusunu da bu sübjektif hakların tanınması, bunların ihlali veya ihlal tehlikesi durumunda korunması oluşturur. Dolayısıyla hakkı ihlal edilen kişilerin başvurusuyla kişi ile Devlet arasında bir yargılama ilişkisi kurulmuş olur. Kişinin talebine göre bu ilişki dava ilişkisi, çekişmesiz yargı ilişkisi ya da geçici hukuki koruma ilişkisi niteliğinde olabilir. Medeni yargılama hukuku temelde bu ilişkiler üzerine kurulurken birtakım ilkeler de ortaya çıkmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24 ilâ 33’üncü maddeleri arasında yargılamaya hâkim olan ilkeler düzenlenmiştir. Bu ilkelerden bir kısmına 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda da yer verilmiştir.
Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke HMK’nın 26’ncı maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur.
Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.
Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir (HMK m.26). Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24’üncü maddede ifade edilen “tasarruf ilkesi” ve 25’inci maddesinde yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” ile de bağlantılıdır.
Nihayet taleple bağlılık ilkesinin bir diğer anlamı ise hâkimin talep edilenin dışında, farklı bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, dilekçenin talep sonucu kısmı ile verilen hükmün sonuç kısmının karşılaştırılması suretiyle tespit edilir.
Bununla birlikte taleple bağlı olma ilkesi, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır. Bir başka ifade ile davacının talebi, beklentisi tam olarak karşılanamadığı hâlde “ya istediğimin hepsine karar ver ya da hepsine karar veremeyeceksen hiçbir şeye karar verme” anlamını taşımayacaktır. Zira davacının arzusu, maddi hukukta ihlal edildiğine inandığı hakkının dava açılmakla korunması veya yeniden tesisidir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece dava konusu dairenin rayiç bedelinin tahsiline karar verildiği, dava dilekçesi incelendiğinde dava konusunda “ferağa icbar, tapu iptali, tescil talebimden ibarettir”, talep sonucunda “gayrimenkulün davalılar üzerindeki tapusunun iptaline ve adıma tesciline, adıma tescili mümkün olmadığı takdirde, davalılara ödediğim 150.000TL’nin (fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla (bugünkü değerinin tespiti ile tarafıma verilmesine) reeskont faiziyle birlikte alınarak bana verilmesine…” şeklindeki açıklamalara yer verildiği, “izahı” başlıklı paragrafında ise talebe ilişkin açıklamaya yer vermediği, yargılamanın devamı sırasında davanın da ıslah edilmediği anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının isteminin davalıya ödediği bedelin bugünkü değerinin tahsili, bir başka ifade ile davalıya ödediği bedelin denkleştirici adalet ilkelerine göre ulaşacağı miktarın tahsili istemine ilişkin olduğu kabul edilmelidir.
O hâlde mahkemece, denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacı tarafça ödenen satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücünün belirlenerek, bu miktarın rayiç bedelini aşmamak üzere davalı yükleniciden tahsiline karar verilmesi gerekir iken HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine hükmolunması isabetli değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, binanın imara aykırı olarak inşa edilmesi nedeniyle mahkemece davacının tescil isteminin reddiyle, davacının ikinci kademedeki bedele yönelik isteminin kabulüne karar verilmek suretiyle taraflar arasındaki satım akdi fesholunduğuna göre birlikte ifa kuralı gereği davacı kullanımında olan dairenin davacıya teslimine ve davalı yüklenici tarafından davacıya ödenmesi gereken güncelleştirilmiş bedele dairenin teslim tarihinden itibaren faiz uygulanması ve yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.05.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, HMK 111 anlamında terditli dava açmıştır. Asıl talebi tapu iptal ve tescil isteği yönünden satım akdi ayaktadır. Davacıya teslimi yapılan ve tasarrufunda bulunan 8 numaralı bağımsız bölüm imar nizamına uygun bir yapı olsa idi talebi karşılanabilecek idi. Asıl talebi karşılanamadığından mahkemece tapu iptal tescil talebi reddolunarak, bedele ilişkin fer’i talebi kabul edilmiş ve raiç bedele hükmedilmiştir. Mahkemece kabul edilen fer’i talep yönünden ise ilk talebinde satım akdi ayakta olmasına karşı, ikinci fer’i talep açısından satım akdi feshedilmekte bedele hükmedilmektedir.
BK 205 (229). maddesi uyarınca satım akdi feshedilmesi halinde alıcı davacı tapusu verilmeyen 8 numaralı bağımsız bölümü satıcı davalı …’e iade etmek kaydıyla bedelini isteyebilir. Alıcı davacı bağımsız bölümü iade ettiği tarihten faize hak kazanır. Anılan kanuni düzenleme gözetilmez ise ihtilaf söndürülmüş olmaz. Alıcı davacı satın aldığı taşınmazı kullanımında bulunduracak, dava tarihinden itibaren bedelini faiziyle almış olacak ki bu hem kanuna uygun düşmez, hem de sözleşme dengesini zedeler. Yapılması gereken, asıl talep reddeolunduğuna göre alıcı davacıyı tasarrufunda bulunan bağımsız bölümün iadesini sağlamak, bedelini de birlikte ifa hükmü uyarınca iade ve teslimin sağlandığı tarihten faiziyle tahsiline imkan vermek olmalı idi.
Anlattığım kanuni düzenlemeyi mahkeme sağlamadığı gibi, doğru bulduğum taleple bağlılık ilkesine bağlı bozma kararı da sağlamamaktadır. İkinci fer’i talep açısından satım akdi feshedildiğinden, satımın feshi ve tasfiyesini sağlayan bir yargı kararı oluşturulmalıdır. Sadece taleple bağlılık ilkesini temin eden güncellenmiş bedelin ödetilmesi kararı ihtilafı söndürmüş olmaz. Yargıya müracaat edilmiş olmasına rağmen, bedele ilişkin bölüm sonlanmakta, iade teslime ilişkin ihtilaf yerinde durmaktadır. Oysa yargıya başvurulması sonrası ihtilaflar tükenmiş olmalıydı.
Öte yandan, bozma kararı 2013 yılında, direnme kararı 2014 yılında verilmiş olup, somut uyuşmazlık açısından 2018 yılında kabul edilen imar barışı kanunu düzenlemesi uygulama değeri bulunmakta ise de, yargılama seyrine ve dosyasına konuya ilişkin talep ve müracaatın varlığı yansımadığından, konunun tartışılmasına gerek duyulmamıştır.
Hal böyle olunca, BK 205 (229). maddesi uyarınca, alıcı davacı 8 numaralı bağımsız bölümün satıcı yüklenici davalı …’e iade ve teslim ile, birlikte ifa kuralı uyarınca iade ve teslimin sağlandığı tarihten (dava tarihinden değil) işleyecek faiziyle güncellenmiş ödeme bedelinin tahsiline imkan veren bozma yapılmış olmalıdır.
Açıkladığım konuları eksik bırakan, ihtilafı söndürmeyen, çoğunluk bozma kararına katılma imkanı bulamadım.
HMK Madde 111 Terditli dava
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/2298E. , 2022/9234K.
- HMK Madde 111
- Terditli dava
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda Bölge Adliye Mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2.Davacı erkeğin talep miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde:
Somut olayda, bölge adliye mahkemesince talep miktarı 10.000,00 TL kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş ise de karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, davacı dava dilekçesinde ‘davalı adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, mümkün olmaması halinde bilirkişi tarafından belirlenecek miktarın davacıya verilmesini’ talep etmiş, alacak miktarını göstermemiş; sadece harca esas değer göstermiştir. Mahkemece yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu belirlenen taşınmazın değeri olan 120.000,00 TL üzerinden 03.03.2014 tarihinde tamamlama harcı yatırılmış, alacak miktarını gösteren bir açıklama/ıslah dilekçesi sunulmamıştır. Dava, tapu iptali tescil olmadığı takdirde alacak talebi ile terditli (kademeli) şekilde açıldığına göre öncelikli tapu iptali ve tescil isteği yönünden reddine karar verilmesi halinde terditli (kademeli) alacak talebinin incelenmesi ve bu hususta bir karar verilmesi gerekecektir. Dava dilekçesinde alacak miktarının ne olduğu hususunda herhangi bir açıklama yapılmadığı, dava açılırken gösterilen değerlerin ise alacak talebine ilişkin olmayıp tapu iptali ve tescil talebi yönünden harca esas değer olduğu anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece, davacı vekiline HMK 31. maddesi gereğince alacak talebi yönünden talep miktarlarını açıklamak ve harcını tamamlamak üzere süre ve imkan verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, oy birliğiyle karar verildi. 14.11.2022 (Pzt.)
HMK Madde 111 Terditli dava
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1089E. , 2022/5326K.
- HMK Madde 111
- Terditli dava
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 16/08/2017 tarihinde verilen dilekçeyle inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 11/07/2018 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 20/09/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. … geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenin sözlü açıklaması dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin ekonomik olarak kötü durumda olduğu bir dönemde adına taşınmaz kaydettiremediğinden dava konusu 937 ada 3 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 1 numaralı bağımsız bölümü davalı kardeşi üzerine tescil ettirmek suretiyle dava dışı …’den devraldığını, devirden doğan borcun tamamını kendisinin yüklendiğini, … ’e para yerine senet verdiğini, borcunu ödeyemeyince … ’in icra takibi başlattığını, takip sırasında protokol düzenlendiğini ve 75.000 TL borcunu bir miktar için çek vererek bir miktarı banka havalesi yoluyla ödediğini belirterek, dava konusu taşınmazın müvekkili adına tesciline veya terditli olarak ödediği tüm bedel ve faizleri üzerinden sebepsiz zenginleşme sebebi ile alacak davası olarak devamına ve alacağının hüküm altına alınarak bu bedelin tapulama tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın kendisine ait olduğunu, icra dosyasının borçlusunun kendisi olduğunu ve borcu kendisinin ödediğini, yazılı delil bulunmadığını, davacının dava konusu taşınmazı kendisine olan borcundan dolayı borca karşılık devrettiğini, davacı hakkında 2012 yılında icra takibi başlattığını, adına tescil yapıldığı için icra takibini sonuçsuz bıraktığını beyan ederek davanın reddini savunmuş; zamanaşımı ve yetki itirazında bulunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV.İSTİNAF
A.İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B.İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, dosyada delil başlangıcı mahiyetinde belgeler bulunduğunu, davalının vasıflı ikrarının bulunduğunu, ispat yükünün davalıya geçtiğini, talepleri doğrultusunda karar verilmesi gerektiğini beyan ederek ve re’sen gözetilecek sebeplerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C.Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalının 27/04/2018 tarihli dilekçede yer alan beyanının taşınmazın belirli bir süre sonra davacıya iade edileceğine yönelik açıklama mahiyetinde olmadığı, icra dosyalarının yazılı delil başlangıcı niteliğinde olmadığı, yemin delilinden vazgeçildiği, inanç sözleşmesinin tanıkla ispat edilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığı gerekesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, alacak iddiası bakımından hüküm kurulmadığını, bu iddianın tanıkla ispatının mümkün olduğunu, dosyada delil başlangıcı mahiyetinde belgeler bulunduğunu, davalının vasıflı ikrarının bulunduğunu, ispat yükünün davalıya geçtiğini beyan ederek ve re’sen gözetilecek sebeplerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir
2. İlgili Hukuk
2.1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359’uncu maddesinde bir bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Maddenin birinci fıkrasının (e) alt bendine göre karar; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışmasını, ret ve üstün tutma sebeplerini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde içermelidir.
2.2.Aynı Yasanın 297/2’inci maddesi gereğince ise; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
3. Değerlendirme
3.1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki 3.2. bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3.2.Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; dosya içeriğinden, davacının dava dilekçesinin açıklamalar kısmında, tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmesi halinde davaya taşınmazın satışı için ödemiş olduğu 75.000 TL ve faizleri için sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacak davası olarak devamını; dilekçenin sonuç kısmında, tapu iptali ve tescil talebinin reddi halinde davanın ödediği tüm bedel ve faizleri üzerinden sebepsiz zenginleşme sebebi ile alacak davası olarak devamına ve alacağının hüküm altına alınarak bu bedelin tapulama tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak kendisine verilmesini talep ettiği; davacı vekilinin ise 28.02.2018 tarihli öninceleme duruşmasında terditli taleplerinin müvekkilinin davalının borcunu ödemesinden kaynaklı sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağın tahsili istemi olduğunu beyan ettiği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının alacak istemi yönünden bir inceleme yapılmamıştır. O halde, mahkemece, davacının az yukarıda açıklanan terditli talebi olan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemi hakkında toplanmış ve/veya toplanacak olan deliller değerlendirilerek sonucuna göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir.
3.3.İlk Derece Mahkemesince ve Bölge Adliye Mahkemesince, değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
A.Gerekçe bölümünde yer alan (3.1.) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
B.(3.2.) ve (3.3.) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz diğer itirazlarının kabulü ile,
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Peşin alınan temyiz karar harcının ilgiliye iadesine,
Yargıtay duruşma vekalet ücreti 8.400,00 TL davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 20.09.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.