Yargıtay İçtihatları, Avukat Murat ÖCAL, Bodrum Avukat, Datça Avukat, Marmaris Avukat, Fethiye Avukat, Çeşme Avukat, Aydın Avukat, Kuşadası Avukat, Alanya Avukat, Antalya Avukat, Adana Avukat, Mersin Avukat, Çeşme Avukat, Balıkesir Avukat, Çanakkale Avukat, Ankara Avukat, İstanbul Avukat, Yozgat Avukat, Sivas Avukat

Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

HMK Madde 4

(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,
c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,
ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,

görürler.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Sulh hukuk mahkemeleri, asliye hukuk mahkemelerince görülen davalara göre daha basit olan ve tarafların sulh olmaları sonucu çözüme kavuşturulabilen uyuşmazlıkların, yazılı yargılama usulündeki ayrıntılı prosedüre tâbi olmadan, daha kolay ve kısa yoldan çözülebilmesi amacıyla kurulmuştur. Bu ayrım, 1086 sayılı Kanunun mehazını oluşturan İsviçre başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de mevcuttur. Sulh hukuk mahkemesi asliye mahkemesi düzeyinde bir ihtisas mahkemesi değil, basit uyuşmazlıkların daha az masraf ve emek harcayarak çözülebilmesini amaçlayan bir mahkemedir. Ancak, Ülkemizdeki seksen seneyi aşan kuruluş amacına uygun olmayan uygulama sonucunda, bu mahkemeler belli bir alana yönelik uzmanlık mahkemesi gibi algılanmaya başlanmıştır. Bu algılamanın sonucu olarak da ayrımın kaldırılması ve asliye düzeyinde yeni ihtisas mahkemeleri kurulması tartışılmaya başlanmıştır.

Kanun Tasarısında sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemesi ayrımı muhafaza edilmiş ve bu mahkemelerin amacına uygun şekilde çalışmasını öngören bir sistem oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, sulh hukuk mahkemesinde uygulanacak olan basit yargılama usulü, yazılı yargılama usulüne göre daha hızlı ve kolay bir usul hâline getirilmiş, böylece bu mahkemelerde açılan davaların daha basit ve kısa sürede çözümü amaçlanmıştır. Bugüne kadar farklı kanunlarda yer alan çekişmesiz yargı işleri, Kanun Tasarısının 386 ncı maddesinde ayrı ayrı sayılmış ve kural olarak bu işlerin sulh hukuk mahkemesinde görülmesi kabul edilmiştir. Ayrıca, miktar ve değere bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde açılan davalar bakımından bu mahkemelerin görev alanları korunmuştur. Örneğin, kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, taşınır ve taşınmaz mallarda sadece zilyetliğin korunmasına yönelik uyuşmazlıklar parasal değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinin görevine verilmiştir.

Malvarlığına ilişkin davalarda, dava konusu malın değerine göre mahkemenin görevinin belirlenmesi sebebiyle, uygulamada verilen görevsizlik kararlarından dolayı yargılamanın uzadığı bir gerçektir. Ayrıca görev sınırının periyodik olarak değiştirilmesi de farklı sorunlara yol açmaktadır. Esasen temelinde malvarlığı uyuşmazlığı yatan bir konuda, daha aşağıda olan miktarı sulh mahkemesini daha yukarıda olan miktarları ise asliye hukuk mahkemesini görevli kılmanın pratik olarak sağladığı büyük bir yarar da görülmemektedir. Bu sebeplerle Komisyondaki görüşmelerde ilke olarak bu ayrımın korunması, ancak, malvarlığının değerine göre sulh hukuk mahkemesinin görevine giren uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemesinin görevine bırakılması kabul edilmiştir. Öngörülen bu sisteme göre parasal değerle ifade edilen malvarlığından kaynaklanan davalara asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılacak, böylece dava konusunun değeriyle ilgili görevsizlik kararlarına ilişkin yargılamanın uzaması ve diğer problemler son bulacaktır. Sulh hukuk mahkemeleri 8 inci maddede dava konusunun değeriyle ilgili olmaksızın sayılan davalara, başka mahkemelerin görevine girmeyen çekişmesiz yargı işlerine ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirdiği dava ve işlere bakmakla görevli olacaktır. Özellikle çekişmesiz yargı bakımından asıl mahkemenin sulh hukuk mahkemesi hâline getirilmiş olması sebebiyle de sulh hukuk mahkemesi işlevsel ve amacına uygun bir yargılama yapacaktır.

Bu düzenlemeyle, bir çok konuda sadelik ve basitlik ve sağlanmış olacak, görevle ilgili tartışmaya yol açabilen ayrımlara da ihtiyaç kalmayacaktır.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

3. Hukuk Dairesi 2017/3806 E. , 2018/10658 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalı ile aralarında fuar katılım sözleşmesi imzalandığını, davalının hizmet bedelini ödemediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, davalı borçlu aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesinde, Sulh Hukuk Mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun’una göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler, hükmüne yer verilmiştir.Somut olayımızda; dava, hizmet ( organizasyon- fuar) sözleşmesine dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki akdi ilişki kira ilişkisi olmayıp hizmet alım sözleşmesidir. Bu durumda davaya bakmakla Sulh Hukuk Mahkemesi görevli değildir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.Hal böyle olunca, mahkemece tarafların tacir olduğu da dikkate alınarak davada Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu dikkate alınarak, görevsizlik nedeniyle HMK’nun 114/1-e ve 115/2. maddeleri uyarınca, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2- Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

3. Hukuk Dairesi 2017/5073 E. , 2019/1407 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının 21.03.2013 tarihinde kendisine vekil olarak … plakasını aylık 4.750 TL’ye kiraladığını, bu plakanın gerçek sahibinin dava dışı … olduğunu, şimdiye kadar davalıya kira karşılığında vermiş olduğu 12 adet senedin 5 adedini ödediğini, ancak davalının kendisini dolandırarak ortadan kaybolduğunu, ayrıca gerçek plaka sahibi ile de yeni bir sözleşme yaptıklarını beyan ederek davalıya kalan senetler yönünden borçlu olmadığının tespiti ile günü gelen senetlerin ödenmesinin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar; davaya cevap vermemişlerdir.

Mahkemece; davalının kira verme yükümlülüğüne tek yanlı olarak son vermiş olduğu, bu sözleşmeye dayalı olarak kurulmuş borç ilişkisinin ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı tarafından davalıya verilen 21/09/2013 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/10/2013 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/11/2013 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/12/2013 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/01/2014 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/02/2014 vadeli 4.750 TL bedelli, 21/03/2014 vadeli 4.750 TL bedelli senetlerle borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı … vekilince temyiz edilmiştir.

1- Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesinde, Sulh Hukuk Mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun’una göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler, hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, uyuşmazlık taksi plakalı araç kira sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Dava, 12/09/2013 tarihinde 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir. Bu nedenle Mahkemece görevsizlik nedeniyle HMK’nun 114/1-e ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2- Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.02.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

4. Hukuk Dairesi 2017/2163 E. , 2020/2174 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacı … AŞ vekili Avukat … tarafından, davalı … Muhasebe ve Mali Müşavirlik Ltd. Şti. aleyhine 30/06/2015 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 19/07/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının faaliyette bulunduğu dairenin su borusunun 01/07/2014 tarihinde patlaması üzerine davacı şirketin faaliyette bulunduğu alt katta bulunan daireyi su bastığını, su baskını nedeniyle hasar oluştuğunu, davalı şirket yetkilisinin söz konusu zararın kendi sigorta şirketleri tarafından giderileceğini söylemesine rağmen mağduriyet giderilmeden 30/08/2014 tarihinde üst dairenin su borusunun tekrar patladığını, bu kez iş yerinde daha şiddetli hasar oluştuğunu, hasarın delil tespiti ile belirlendiğini, toplam 16.253,40 TL zararı bulunduğunu, davalının sigortacısı olan Allianz Sigorta A.Ş tarafından söz konusu zarar ve ziyana mahsuben 27/10/2014 tarihinde 1.231,46 TL ve 1.973,52 TL olmak üzere toplam 3.204,98 TL ödeme yapıldığını, yapılan bu kısmi ödeme ile zararının tamamen giderilmediğini belirterek kalan zararın giderilmesini istemiştir.

Davalı, davacının bu davayı açma hak ve yetkisi olmadığını, su bastığı iddia edilen taşınmazın ne maliki ne de kiracısı olmadığını, iş yerinin su borularında patlamalar oluştuğunu ve hasarın büyük ölçüde de davacının kendi dairesindeki su borularının patlamasından kaynaklandığını, davacının müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini, davacının su faturasına bakıldığında durumun davacıdan kaynaklandığının anlaşıldığını, binanın yaklaşık 50 yıllık olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Dava, davalı şirketin su borusunun patlaması sonucunda oluştuğu iddia edilen maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.

Dosya kapsamında bulunan tapu kayıtları incelendiğinde; dava konusu taşınmazda kat mülkiyetine geçildiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4/ç maddesi “Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davalar Sulh Hukuk Mahkemesinde görülür.” şeklindedir.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19/son maddesi gereğince; her kat maliki ana taşınmaza ve diğer bağımsız bölümlere kusuru ile verdiği zarardan dolayı diğer kat maliklerine karşı sorumludur. Aynı Kanun’un Ek 1. maddesi gereğince de bu Kanun’un uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümlenir.

Somut olayda, dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden çekişmenin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun uygulanmasından kaynaklandığı açıktır. Bu durumda 634 sayılı Kat MülkiyetiKanunu’nun Ek 1. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu kuşkusuzdur. Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerekir.

Sonuç olarak mahkemece, uyuşmazlığın 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun ek 1. maddesi kapsamında kaldığı gözetilip Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu benimsenerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde işin esası bakımından hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/06/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

8. Hukuk Dairesi 2018/3179 E. , 2019/3289 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, vekil edeninin 58 parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde yer alan 129, 143 ve 142 no.lu bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, davalının da aynı taşınmaz üzerinde 130 ve 142 no.lu bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, davalının, davacıya ait bağımsız bölümlerin bir kısmını kendisine ait bağımsız bölümlere katmak suretiyle haksız olarak işgal ettiğini belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 15.000 TL ecrimisil bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Ecrimisil talebini 18/12/2013 havale tarihli dilekçe ile 19.400,00 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile toplam 18.150,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan ecrimisil istemine ilişkindir.

Hemen belirtmek gerekir ki; görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde tutulması gereken bir usul kuralıdır.

6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi Asliye Hukuk Mahkemelerinin, 4. maddesi Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanını belirlemiştir.

Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görev alanının düzenlendiği HMK’nin 4/ç bendi “Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler” şeklindedir. Bu düzenlemeden Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olup olmadığı hususunda özel yasalara atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek 1. maddesi “Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmünü içermektedir.

Somut olayda, dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden çekişmenin; kat irtifakına tabi taşınmazda yer alan bağımsız bölümlerin malikleri arasında görülen ecrimisil istemine ilişkin olduğu ve bu suretle 634 sayılı Yasa’nın uygulanmasından kaynaklandığı açıktır. Bu durumda 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek.1 maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu da kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca, uyuşmazlığın 634 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden, kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 27.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

8. Hukuk Dairesi 2018/4255 E. , 2019/6872 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, görevsizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, 8 nolu bağımsız bölümün müvekkiline ait olduğunu, davalıların dava dışı kişi ile yapılmış olan kira sözleşmesine istinaden dava konusu taşınmazı kullandıklarını belirttikleri, dava dışı kişinin kira sözleşmesi düzenlemesi için yetkilendirilen kişi olmadığını belirterek davalıların müdahalelerinin menine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili ,davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, uyuşmazlığın kira ilişkisinden kaynaklandığı gerekçesiyle davanın görev yönünden reddi ile Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğuna karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, çaplı taşınmaza yönelik elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK’nin 4/1-a maddesinde, Sulh Hukuk Mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler, hükmüne yer verilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıların dava konusu taşınmazı kira ilişkisine dayalı kullandığını iddia etmemiş, davalıların fuzuli şagil olduklarını belirterek haksız müdahalenin men’i ile taşınmazın teslimine karar verilmesini istemiştir.Davalıların kira ilişkisine dayanarak kiralananı kullandıklarının kabulü sonuca etkili olup ancak işin esasının incelenmesi durumunda değerlendirilebilecektir. Bu durumda davacının iddiaları ve olayların ileri sürülüş biçimine göre Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu düşünülmeden salt davalıların kiracılık savunmalarına itibar edilerek, uyuşmazlığın esası incelenmeden dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine kararı verilmesi doğru değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 03/07/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

8. Hukuk Dairesi 2019/4410 E. , 2021/3014 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, müvekkilinin davalılar ile kardeş olduğunu, yaklaşık 14 sene evvel muris babanın ölümü ile taraflara 3 tane gayrimenkulün miras olarak kaldığını, bu gayrimenkullerin murisin ölümü ile birlikte davalılar tarafından kiraya verildiğini ve kira bedellerinin davalılar tarafından tahsil edildiğini, müvekkilinin kiracılar ile yapılan hiçbir sözleşmeye imza atmadığını ve kira miktarlarının ne olduğunu da bilmediğini, kira bedellerinin miktarı sorulduğunda davalıların cevap vermediğini, davalılar bazı zamanlar kira bedeli altında müvekkile ödeme yaptıklarını, müvekkilin yapmış olduğu araştırmalar neticesinde davalıların müvekkilin hakkına düşen kira bedellerinin yarısını ödediklerini öğrendiğini belirterek, geriye doğru 10 yıllık müvekkilinin payına düşen eksik ödemenin davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalılar vekili; davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusu taşınmazların tarafların murisi …’a ait iken ölümü ile mirasçılarına kaldığı, muris hayatta iken ve ölümü sonrasında taşınmazlar üzerinde bulunan binalardaki kirada olan yerlerin kira bedellerinin dava dışı odabaşı … tarafından toplandığı, muris … hayatta iken ona verdiği, …’ın 24/04/1999 tarihinde ölümünden sonra kira paralarının yine … tarafından toplandığı, yapılan masraflar çıktıktan sonra kalan kira bedelinin … ve davalı … tarafından mirasçıların hisselerine bölünerek … tarafından onlara verildiği, davacının da hissesine düşen parayı her ay bizzat kendisinin …’tan aldığı, davacının gelip almadığı ayların kira bedellerinin … tarafından davacı adına Yapı Kredi Bankasında bulunan hesabına yatırıldığı, bu nedenle dava dışı … tarafından toplanan kira bedellerinden davacının hissesine düşenin tamamını aldığı sonucuna varıldığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava; paydaşın payına düşen ve eksik ödenen kira alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde tutulması gereken bir usul kuralıdır. Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanının düzenlendiği HMK’nin 4/1-a bendi “Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler” şeklindedir.

Somut olayda; uyuşmazlık, davacının muristen kalan taşınmazlara ilişkin diğer paydaş olan davalılar tarafından toplanan kira bedellerinden kendi payına düşen miktarın eksik ödendiğinden bahisle, bu eksik ödenen kira alacağının tahsiline ilişkin olduğuna göre, bu hususta yukarıda zikredilen kanun maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/1. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 31.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

HMK Madde 4 Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

YARGITAY İÇTİHATLARI

17. Hukuk Dairesi 2017/983 E. , 2019/9857 K.

  • HMK Madde 4
  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, müvekkili sigorta şirketine Yangın Ticari Paket Sigorta Poliçesi ile Sigorta yaptıran Hilmi Güngör’e ait işyeri için yangın sigortası yapıldığını, anılan iş yerinin iki ayrı ticari işletme olarak davalılar tarafından kullanılmakta iken 29/12/2010 tarihinde iş yerinde yangın çıktığını ve her iki iş yerinin kullanılamaz hale geldiğini, yapılan ekspertiz çalışmasına göre 54.387,61 TL’lik hasar meydana geldiğinin tespit edildiğini, yangın sebebi ile ceza davası açıldığını, müvekkili sigorta tarafından … 54.027,37 TL ödeme yapıldığını, bu parayı 7 gün içinde ödemesinin … ve …’den talep edildiğini, rücu mektupları ile alacak talep edildiği halde ödenmeyen alacağın tahsili için … İcra Müdürlüğünün 2012/80 esas sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, borçluların haksız hukuki dayanaktan yoksun ve soyut beyanlarla itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu belirterek tüm bu nedenlerle fazlaya ve diğer konulara ilişkin hakların saklı kalmak kaydı ile Gölhisar İcra Müdürlüğünün 2012/80 esas sayılı dosyasındaki borçluların itirazının iptal edilerek takibin devamına, asıl alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece iddia, savunma toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, işyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.03.1944 Tarih E. 37, K. 9, RG. 3.7.1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmaktadır.

Öte yandan, TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun “Sulh hukuk mahkemelerinin görevi” başlığı altındaki 4. maddesinde de “(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları, c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları, ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakimini görevlendirdiği davaları, görürler.” hükmüne yer verilmiştir.

Görev kamu düzenine ilişkin olup re’sen dikkate alınmalıdır. Somut olayda, davacı … olup davalılardan rücuen tazminat talebinin nedeni, davalılar ile davacının sigortalısı arasındaki kira ilişkisinden kaynaklanmaktadır.

Bu durumda mahkemece davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlük tarihinden sonra açıldığı ve yukarıda belirtilen yasa hükmüne göre kira ilişkisine dayalı uyuşmazlıklarda sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 23/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.